-
آن سپد خود را چو پر از آب دید ** کر استغنا و از دریا برید
- Sepet, kendisini suyla dolu görünce nazlandı, istiğnaya girişti de sudan çekildi hani.
-
بر جگر آبش یکی قطره نماند ** بحر رحمت کرد و او را باز خواند
- Fakat ciğerinde bir katrecik suyu bile kalmadı. Bunun üzerine deniz, acıdı da onu tekrar davet etti.
-
رحمتی بیعلتی بیخدمتی ** آید از دریا مبارک ساعتی
- Denizden sebepsiz bir hizmet karşılığı olmaksızın rahmet gelir. Bu, ne kutlu andır.
-
الله الله گرد دریابار گرد ** گرچه باشند اهل دریابار زرد 3625
- Tanrı hakkı için denizin etrafında dönüp dolaşmak, denizde gezenlerin yüzleri, sarı olsa bile aldırış etmemek gerek.
-
تا که آید لطف بخشایشگری ** سرخ گردد روی زرد از گوهری
- Denizin etrafında dönüp dolaşmak ki Tanrı’nın lûtfu, bağışlaması gelip çatıversin de sararmış yüz, bir mücevher bularak kızarsın.
-
زردی رو بهترین رنگهاست ** زانک اندر انتظار آن لقاست
- Yüzün sarı rengi, renklerin en iyisidir. Çünkü o yüze kavuşmayı beklemektedir.
-
لیک سرخی بر رخی که آن لامعست ** بهر آن آمد که جانش قانعست
- Fakat bir adamın yüzünde parlayıp duran kırmızılık, o adamın canının, bulunduğuna kani olmasındandır.
-
که طمع لاغر کند زرد و ذلیل ** نیست او از علت ابدان علیل
- Halbuki insanı zayıflatan, alçaltan, sarartıp solduran tamahtır. Bu solgunluk ve arıklık, bedene ait illetlerden değildir.
-
چون ببیند روی زرد بیسقم ** خیره گردد عقل جالینوس هم 3630
- Hastalıksız bir sarı yüz görse Calinas'un bile aklı şaşar.
-
چون طمع بستی تو در انوار هو ** مصطفی گوید که ذلت نفسه
- Fakat tamahı bağladın mı Tanrı nurlarına dalarsın. Mustafa, bunun için "Tamaha düşenin nefsi alçalır" demiştir.