-
صوفیی گشته به پیش این لام ** الخیاطه واللواطه والسلام
- Fakat bu alçak ve aşağılık kişilerce sofuluk, terzilikten ve oğlancılıktan ibarettir.
-
بر خیال آن صفا و نام نیک ** رنگ پوشیدن نکو باشد ولیک 365
- Fakat o saflık, o iyi ad, san hayaliyle bu renge bürünmek de iyidir ama,
-
بر خیالش گر روی تا اصل او ** نی چو عباد خیال تو به تو
- O hayalle asla kadar gitmek şartıyla. Kat kat hayale tapanlar gibi değil.
-
دور باش غیرتت آمد خیال ** گرد بر گرد سراپردهی جمال
- Hayal, seni güzellik otağının çevresine sokulmaktan men eden gayret çavuşudur.
-
بسته هر جوینده را که راه نیست ** هر خیالش پیش میآید بیست
- O, her arayanın yolunu, yol yok, diye keser. Onun hayali geldi mi, sana, dur, der.
-
جز مگر آن تیزکوش تیزهوش ** کش بود از جیش نصرتهاش جوش
- Ancak kulağı delik ve anlayışlı kişiyi durdurmaz. Çünkü o, Allah yardımı askerine sığınmış, o sayede coşup köpürmüştür.
-
نجهد از تخییلها نی شه شود ** تیر شه بنماید آنگه ره شود 370
- O, ne hayallerden ürker, sıçrar, ne de padişahlık taslar. Padişahın nişane olarak verdiği oku gösterir, yoluna gider.
-
این دل سرگشته را تدبیر بخش ** وین کمانهای دوتو را تیر بخش
- Allahm, bu şaşkın gönle bir ok bağışla, bu iki kat olmuş yaylara bir ok ver.
-
جرعهای بر ریختی زان خفیه جام ** بر زمین خاک من کاس الکرام
- Uluların içtikleri o gizli kadehten yeryüzüne bir yudumcuk saçtın.
-
هست بر زلف و رخ از جرعهش نشان ** خاک را شاهان همیلیسند از آن
- Güzellerin saçlarında, yüzlerinde o bir yudumcuk şarabın nişanesi var. Padişahlar, bu yüzden topraktan meydana gelen güzelleri yalar dururlar.