-
ای شده عاجز ز تلی کیش تو ** صد هزاران کوهها در پیش تو
- Yoldaki bir tepecikten âciz kalmışsın. Halbuki önünde yüz binlerce dağ var.
-
زین قدر خرپشته مردی از شکوه ** چون روی بر عقبههای همچو کوه
- Bu kadarcık bir tepeden korkup ölüye döndün, önünde aşılacak dağ gibi beller var, nasıl gideceksin?
-
غازیان کشتند کافر را بتیغ ** هم در آن ساعت ز حمیت بیدریغ
- Gaziler, hiddete gelip derhal acımadan o kâfiri kılıçlayıp öldürdüler.
-
بر رخ صوفی زدند آب و گلاب ** تا به هوش آید ز بیخویشی و خواب 3760
- Kendine gelsin diye de sofinin yüzüne sular saçtılar, gül sulan serptiler.
-
چون به خویش آمد بدید آن قوم را ** پس بپرسیدند چون بد ماجرا
- Sofi, kendine gelip onları görünce ne oldu yahu? diye sordular.
-
الله الله این چه حالست ای عزیز ** این چنین بیهوش گشتی از چه چیز
- Ey aziz, Tanrı hakkı için bu ne hal? Neden böyle bu derece kendinden geçtin?
-
از اسیر نیمکشت بستهدست ** این چنین بیهوش افتادی و پست
- Yarı ölmüş, elleri bağlı bir tutsaktan neden böyle korktun, aklın başından gitti, bu hale düştün?
-
گفت چون قصد سرش کردم به خشم ** طرفه در من بنگرید آن شوخچشم
- Sofi dedi ki: Başını keseceğim sırada o açgözlü, bana öyle bir hışımla baktı ki..
-
چشم را وا کرد پهن او سوی من ** چشم گردانید و شد هوشم ز تن 3765
- Gözünü açtı, dolandırdı da öyle bir bakış baktı bana ki aklım başımdan gitti.
-
گردش چشمش مرا لشکر نمود ** من ندانم گفت چون پر هول بود
- Gözünü dolandırması, bana âdeta bir ordu göründü. O nasıl korkuydu? Anlatamam!