-
آن فراست این زمان یار منست ** گر نگویی آنچ حق گفتنست
- O anlayış, şimdi benim dostumdur. Söylenecek sözü söylemezsen,
-
من بدین شمشیر برم گردنت ** سود نبود خود بهانه کردنت
- Bu kılıçla boynunu vururum. Bahanen hiç fayda vermez.
-
ور بگویی راست آزادت کنم ** حق یزدان نشکنم شادت کنم
- Doğru söylersen seni azad ederim. Tanrı hakkı için neşeni kırmam.
-
هفت مصحف آن زمان برهم نهاد ** خورد سوگند و چنین تقریر داد
- Yedi mushafı birbiri üstüne koyup sözünü tutacağına yemin etti.
-
فاش کردن آن کنیزک آن راز را با خلیفه از زخم شمشیر و اکراه خلیفه کی راست گو سبب این خنده را و گر نه بکشمت
- Cariyeceğizin kılıç korkusiyle o sırrı Halifeye açması, Halifenin doğru söyle, bu gülüşün sırrını bildir, yoksa seni öldürürüm demesi
-
زن چو عاجز شد بگفت احوال را ** مردی آن رستم صد زال را 3965
- Cariye âciz kalınca ahvali anlattı. O yüz Zâl'e bedel olan Rüstem'in erliğini söyledi.
-
شرح آن گردک که اندر راه بود ** یک به یک با آن خلیفه وا نمود
- Yoldaki gerdeği, o sırada vukua gelen halleri bîr bir nakletti.
-
شیر کشتن سوی خیمه آمدن ** وان ذکر قایم چو شاخ کرگدن
- Erin kılıcını çekip gidişini, aslanı öldürdükten sonra gelişini, aletinin hâlâ gergedan boynuzu gibi ayakta olduğunu söyledi.
-
باز این سستی این ناموسکوش ** کو فرو مرد از یکی خش خشت موش
- Ondan sonra namuslu Halifenin gevşekliğini ve farenin bir çıtırtısından aletinin söndüğünü görünce dayanamayıp güldüğünü bildirdi.
-
رازها را میکند حق آشکار ** چون بخواهد رست تخم بد مکار
- Tanrı sırları meydana çıkarır. Mademki sonunda bitecek, kötü tohum ekme.
-
آب و ابر و آتش و این آفتاب ** رازها را می برآرد از تراب 3970
- Su, bulut, ateş ve bu güneş, sırlan toprağın altından çıkarır.