-
زن چو عاجز شد بگفت احوال را ** مردی آن رستم صد زال را 3965
- Cariye âciz kalınca ahvali anlattı. O yüz Zâl'e bedel olan Rüstem'in erliğini söyledi.
-
شرح آن گردک که اندر راه بود ** یک به یک با آن خلیفه وا نمود
- Yoldaki gerdeği, o sırada vukua gelen halleri bîr bir nakletti.
-
شیر کشتن سوی خیمه آمدن ** وان ذکر قایم چو شاخ کرگدن
- Erin kılıcını çekip gidişini, aslanı öldürdükten sonra gelişini, aletinin hâlâ gergedan boynuzu gibi ayakta olduğunu söyledi.
-
باز این سستی این ناموسکوش ** کو فرو مرد از یکی خش خشت موش
- Ondan sonra namuslu Halifenin gevşekliğini ve farenin bir çıtırtısından aletinin söndüğünü görünce dayanamayıp güldüğünü bildirdi.
-
رازها را میکند حق آشکار ** چون بخواهد رست تخم بد مکار
- Tanrı sırları meydana çıkarır. Mademki sonunda bitecek, kötü tohum ekme.
-
آب و ابر و آتش و این آفتاب ** رازها را می برآرد از تراب 3970
- Su, bulut, ateş ve bu güneş, sırlan toprağın altından çıkarır.
-
این بهار نو ز بعد برگریز ** هست برهان وجود رستخیز
- Yaprakların dökülmesinden sonra gelen bahar, kıyametin varlığına bir delildir.
-
در بهار آن سرها پیدا شود ** هر چه خوردست این زمین رسوا شود
- Bahar, o sırları meydana kor, şu yeryüzü ne yediyse rüsvay olur;
-
بر دمد آن از دهان و از لبش ** تا پدید آید ضمیر و مذهبش
- Yedikleri, ağzından, dudaklarından biter, çıkar. içindeki neyse meydana gelir.
-
سر بیخ هر درختی و خورش ** جملگی پیدا شود آن بر سرش
- Her ağacın kökündeki sır ve o ağacın yemişi tamamiyle üstünde görünür.