-
گوهری بیرون کشید او مستنیر ** پس نهادش زود در کف وزیر
- O nurlu padişah, bir mücevher çıkarıp vezirin eline vererek.
-
گفت چونست و چه ارزد این گهر ** گفت به ارزد ز صد خروار زر
- Dedi ki: Bu, nasıl bir mücevher, değeri nedir? Vezir, yüz eşek yükü altın değerinde bir mücevher dedi.
-
گفت بشکن گفت چونش بشکنم ** نیکخواه مخزن و مالت منم
- Padişah, kır bu mücevheri deyince dedi ki: Nasıl kırabilirim? Senin hazinenin, malının iyiliğini dileyen bir kişiyim ben.
-
چون روا دارم که مثل این گهر ** که نیاید در بها گردد هدر
- Değer biçilmez böyle bir mücevherin zayi olmasını nasıl reva görebilirim?
-
گفت شاباش و بدادش خلعتی ** گوهر از وی بستد آن شاه و فتی 4040
- Padişah vezirin sözünü takdir etti, ona bir elbise ihsan etti. O cömert ve er padişah, inciyi ondan aldı.
-
کرد ایثار وزیر آن شاه جود ** هر لباس و حله کو پوشیده بود
- O cömert padişah, vezire giydiği elbiselerden başka daha ince ağır elbiseler verdi.
-
ساعتیشان کرد مشغول سخن ** از قضیه تازه و راز کهن
- Onları bir müddet söze tuttu. Yeni şeylere, eski vakalara ait bahislerde bulundu.
-
بعد از آن دادش به دست حاجبی ** که چه ارزد این به پیش طالبی
- Sonra mücevheri perdecinin eline verdi, bir isteklisi olsa dedi, ne değer acaba?
-
گفت ارزد این به نیمهی مملکت ** کش نگهدارا خدا از مهلکت
- Perdeci, bu mücevher dedi, ülkenin yarısı değerinde. Tanrı, ülkeyi tehlikelerden korusun!
-
گفت بشکن گفت ای خورشیدتیغ ** بس دریغست این شکستن را دریغ 4045
- Padişah, kır bu mücevheri dedi. Perdeci, ey kılıcı güneş gibi parlayan padişahım, bunu kırıp ufalamak pek yazıktır, pek yazık!