English    Türkçe    فارسی   

5
614-623

  • نوحه و گریه‌ی دراز دردمند  ** هر که آنجا بود بر گریه‌ش فکند 
  • O dertlini feryadı figanı orada bulunanları da feryada düşürdü.
  • وآنک می‌پرسید پر کندن ز چیست  ** بی‌جوابی شد پشیمان می‌گریست  615
  • Neden kanatlarını yoluyorsun diye soran cevapsız kalıp pişman bir halde ağlamalı oldu.
  • کز فضولی من چرا پرسیدمش  ** او ز غم پر بود شورانیدمش 
  • Neden boşboğazlıkta bulundum da sordum? O, zaten dertle doluymuş, ben onu büsbütün coşturdum diyordu.
  • می‌چکید از چشم تر بر خاک آب  ** اندر آن هر قطره مدرج صد جواب 
  • Gözlerinden akan yaşlar toprağa damlamakta idi. Damlayan katraların her birinde yüzlerce cevap vardı.
  • گریه‌ی با صدق بر جانها زند  ** تا که چرخ و عرش را گریان کند 
  • Doğru ve özden ağlayış, canlara dokunur, feleği ve arşı bile ağlatır.
  • عقل و دلها بی‌گمان عرشی‌اند  ** در حجاب از نور عرشی می‌زیند 
  • Akıl ve gönüller, şüphe yok ki arşa mensuptur, hicap içinde olarak arş nurundan doğarlar.
  • در بیان آنک عقل و روح در آب و گل محبوس‌اند هم‌چون هاروت و ماروت در چاه بابل 
  • Akıl ve ruh da Harut ve Marut’un Babil Kuyusunda mahpus oldukları gibi balçık içinde mahpustur.
  • هم‌چو هاروت و چو ماروت آن دو پاک  ** بسته‌اند اینجا به چاه سهمناک  620
  • Harut’la Marut gibi. O iki temiz melek de bu alemde korkunç bir kuyuda mahpusturlar.
  • عالم سفلی و شهوانی درند  ** اندرین چه گشته‌اند از جرم‌بند 
  • Aşağılık şehvet alemine düştüler de suçları yüzünden bu kuyuda bağlana kaldılar.
  • سحر و ضد سحر را بی‌اختیار  ** زین دو آموزند نیکان و شرار 
  • İyilerle kötüler büyüyü ve büyüyü bozan şeyleri bu iki melekten öğrenirler.
  • لیک اول پند بدهندش که هین  ** سحر را از ما میاموز و مچین 
  • Fakat önce kendine gel, büyüyü öğrenme vazgeç bu sevdadan.