-
گفت او بهر فنایت ریختم ** گفت من هم در فنا بگریختم
- Mumu döken muma der ki: Seni yok olmak için döktüm. O da, ben yokluğa kaçtım diye cevap verir.
-
این شعاع باقی آمد مفترض ** نه شعاع شمع فانی عرض
- Bu var olan ışık, lazım bir ışıktır, geçici ve arızi ışık gibi değil.
-
شمع چون در نار شد کلی فنا ** نه اثر بینی ز شمع و نه ضیا
- Mum ateşte tamamı ile yok oldu mu artık ondan ne bir eser görürsün ne bir ışık!
-
هست اندر دفع ظلمت آشکار ** آتش صورت به مومی پایدار
- Suret ateşi karanlığı gidermek için mum suretinde durur.
-
برخلاف موم شمع جسم کان ** تا شود کم گردد افزون نور جان 680
- Beden mumu şu görünen mumun aksinedir; yok oldukça can nuru artar.
-
این شعاع باقی و آن فانیست ** شمع جان را شعلهی ربانیست
- Bu ebedi ışıktır, mumsa geçici. Can mumunun alevi, Allah’ya aittir.
-
این زبانهی آتشی چون نور بود ** سایهی فانی شدن زو دور بود
- Ateşten meydana gelen şu ateş, nur olduğundan geçici gölge, ondan uzaklaşmıştır.
-
ابر را سایه بیفتد در زمین ** ماه را سایه نباشد همنشین
- Bulutun gölgesi yere düşer. Fakat gölge, ayla düşüp kalkmaz.
-
بیخودی بیابریست ای نیکخواه ** باشی اندر بیخودی چون قرص ماه
- A bahtı yaver kişi, kendinden geçmek, bulutsuz bir jale gelmektir. Kendinden geçtin mi değirmi aya benzersin.
-
باز چون ابری بیاید رانده ** رفت نور از مه خیالی مانده 685
- Fakat rüzgâr bir bulutu sürüp getirdi mi o vakit Ay'ın nûru gider ve ancak bir hayal kalır. (TM)