English    Türkçe    فارسی   

5
881-890

  • صد جوال زر بیاری ای غنی  ** حق بگوید دل بیار ای منحنی 
  • Ey zengin, yüzlerce çuval altın getirsen Tanrı der ki: A iki büklüm adam gönül getir.
  • گر ز تو راضیست دل من راضیم  ** ور ز تو معرض بود اعراضیم 
  • Gönül senden razı ise ben de razıyım. Gönül senden yüz çevirmişse ben de yüz çeviririm.
  • ننگرم در تو در آن دل بنگرم  ** تحفه او را آر ای جان بر درم 
  • Sana bakmam, o gönle bakarım. Ey canı kapımda olan, bana armağan olarak gönül getir.
  • با تو او چونست هستم من چنان  ** زیر پای مادران باشد جنان 
  • Gönül sahibi, seninle nasılsa ben de öyleyim. Cennetler anaların ayakları altındadır.
  • مادر و بابا و اصل خلق اوست  ** ای خنک آنکس که داند دل ز پوست  885
  • Halkın anası da odur, babası da odur, aslı da o. Ne mutlu gönlü deriden bedenden ayırt edebilen kişiye.
  • تو بگویی نک دل آوردم به تو  ** گویدت پرست ازین دلها قتو 
  • Sen dersin ki işte, sana gönül getirdim ya. Fakat o der ki: Kutu (şehir), bu gönüllerle dopdolu.
  • آن دلی آور که قطب عالم اوست  ** جان جان جان جان آدم اوست 
  • Sen, bana alemin kutbu olan gönlü getir. İnsanın canının canının canının canı, o gönüldür.
  • از برای آن دل پر نور و بر  ** هست آن سلطان دلها منتظر 
  • İşte onun için o gönüller sultanı, nur ve ihsanlarla dolu olan gönlü beklemektedir.
  • تو بگردی روزها در سبزوار  ** آنچنان دل را نیابی ز اعتبار 
  • Sen günlerce Sebzvar şehrinde gezip dolaşsan o çeşit bir gönül bulamazsın.
  • پس دل پژمرده‌ی پوسیده‌جان  ** بر سر تخته نهی آن سو کشان  890
  • Nihayet solmuş, pörsümüş bir gönül bulur, onu salacaya kor, o tarafa götürürsün.