-
مضطرب در نزع چون ماهی ز خشک ** در یکی حقه معذب پشک و مشک
- Karaya vurmuş balık gibi can çekişmede, çırpınıp durmadaydı. Pislikle misk, adeta bir hokkaya girmişti.
-
یک خرش گفتی که ها این بوالوحوش ** طبع شاهان دارد و میران خموش 910
- Bir eşek diyordu ki: Ha, bu hayvanlar babası, padişahlarla beylerin huyunda susun!
-
وآن دگر تسخر زدی کز جر و مد ** گوهر آوردست کی ارزان دهد
- Başka bir eşek, onun gidip gelmesine bakıp alay ederek bir inci bulmuş, nasıl olur da ucuza satar? diyordu.
-
وآن خری گفتی که با این نازکی ** بر سریر شاه شو گو متکی
- Bir başka eşek, söyleyin diyordu, bu naziklikle padişahın tahtına çıkıp yaslansın.
-
آن خری شد تخمه وز خوردن بماند ** پس برسم دعوت آهو را بخواند
- Bir başka eşek de çok yemiş, imtilaya uğramış, yemeden kalmıştı. Ceylanı çağırdı.
-
سر چنین کرد او که نه رو ای فلان ** اشتهاام نیست هستم ناتوان
- Ceylan başını kaldırıp, hayır iştahım yok, kuvvetsizim dedi.
-
گفت میدانم که نازی میکنی ** یا ز ناموس احترازی میکنی 915
- Eşek dedi ki: Biliyorum ki nazlanıyorsun. Yahut da utanıyorsun da onun için çekinmektesin.
-
گفت او با خود که آن طعمهی توست ** که از آن اجزای تو زنده و نوست
- Ceylan kendi kendisine o yemek senin yemeğin. Senin bedeninin cüzileri, ondan dirilmekte, tazeleşmekte.
-
من الیف مرغزاری بودهام ** در زلال و روضهها آسودهام
- Ben çayırlığın arkadaşıydım. Duru sularla, bağlar, bahçelerle avunur, eğlenirdim.
-
گر قضا انداخت ما را در عذاب ** کی رود آن خو و طبع مستطاب
- Kaza ve kader, bizi azaba düşürse o huy, o güzel tabiat nasıl olur da değişiverir?