-
گفت او با خود که آن طعمهی توست ** که از آن اجزای تو زنده و نوست
- Ceylan kendi kendisine o yemek senin yemeğin. Senin bedeninin cüzileri, ondan dirilmekte, tazeleşmekte.
-
من الیف مرغزاری بودهام ** در زلال و روضهها آسودهام
- Ben çayırlığın arkadaşıydım. Duru sularla, bağlar, bahçelerle avunur, eğlenirdim.
-
گر قضا انداخت ما را در عذاب ** کی رود آن خو و طبع مستطاب
- Kaza ve kader, bizi azaba düşürse o huy, o güzel tabiat nasıl olur da değişiverir?
-
گر گدا گشتم گدارو کی شوم ** ور لباسم کهنه گردد من نوم
- Yoksul olduysam bile nasıl olurda yoksulca hareket ederim? Elbisem eskidiyse ben yeniyim.
-
سنبل و لاله و سپرغم نیز هم ** با هزاران ناز و نفرت خوردهام 920
- Ben, sümbülü, laleyi, reyhanı bile binlerce nazla ve istemeyerek yerdim dedi.
-
گفت آری لاف میزن لافلاف ** در غریبی بس توان گفتن گزاف
- Eşek, evet dedi, söylen, mırıldan. Gariplikle çok saçma şeyler söylenebilir.
-
گفت نافم خود گواهی میدهد ** منتی بر عود و عنبر مینهد
- Ceylan dedi ki: Göbeğim, sözlerime tanıklık etmede. Öd ağacı ile ambere bile ehemmiyet vermemede.
-
لیک آن را کی شنود صاحبمشام ** بر خر سرگینپرست آن شد حرام
- Fakat koku almayan, bunları nereden duyacak? Pisliğe tapan eşeğe o koku haramdır.
-
خر کمیز خر ببوید بر طریق ** مشک چون عرضه کنم با این فریق
- Eşek, yolda eşek pisliğini koklar. Bu çeşit mahluklara miski nasıl sunabilirim?
-
بهر این گفت آن نبی مستجیب ** رمز الاسلام فیالدنیا غریب 925
- O şefaatçi peygamber, bu yüzden “İslam dünyada gariptir” remzini söylemiştir.