-
شد خلالی در دهانی راه یافت ** جانب شیرینزبانی میشتافت 1060
- O bir hilâle dönmüş de ağza yol bulmuştu, tatlı dilli birine gitmekteydi.
-
چون بدید آن خسته روی مصطفی ** خر مغشیا فتاد او بر قفا
- Zayıf, hasta bir haldeydi. Mustafa’nın yüzünü görünce sırt üstü düşüp bayıldı.
-
تا بدیری بیخود و بیخویش ماند ** چون به خویش آمد ز شادی اشک راند
- Uzun müddet kendisinden geçmiş olarak öyle baygın kaldı. Kendine gelince sevincinden gözyaşları dökmeye başladı.
-
مصطفیاش در کنار خود کشید ** کس چه داند بخششی کو را رسید
- Mustafa onu kucakladı. Ona ne bağışladı, ne ihsanlarda bulundu kim bilir?
-
چون بود مسی که بر اکسیر زد ** مفلسی بر گنج پر توفیر زد
- Sanki bir bakırdı, iksire kavuşmuş. Sanki bir müflisti, bol bir define elde etmiş.
-
ماهی پژمرده در بحر اوفتاد ** کاروان گم شده زد بر رشاد 1065
- Perişan balık denize düşmüştü, yolunu kaybetmiş kervan yol bulmuştu.
-
آن خطاباتی که گفت آن دم نبی ** گر زند بر شب بر آید از شبی
- Peygamberin o anda söylediği sözler, geceye söylenseydi gecelikten çıkar,
-
روز روشن گردد آن شب چون صباح ** من نتوانم باز گفت آن اصطلاح
- Sabah gibi apaydın olurdu. Ben, o sözleri anlatamam ki!
-
خود تو دانی که آفتابی در حمل ** تا چه گوید با نبات و با دقل
- Hamel burcundaki güneş, otlara ve henüz olmamış hurmalara ne yapar? Bilirsin ya.
-
خود تو دانی هم که آن آب زلال ** می چه گوید با ریاحین و نهال
- Arı duru su, çiçeklerle fidanlara neler söyler? Onu da bilirsin.