-
هست هفصدساله راه آن حقب ** که بکرد او عزم در سیران حب
- Musa’nın gittiği yol, tam yedi yüz yıllık yoldu, o sevda ile bu kadar uzun yolu aştı.
-
همت سیر تنش چون این بود ** سیر جانش تا به علیین بود
- Bedenindeki gidiş gayreti bu kadardı. Canındaki gayretse ta İlliyn’e değdi.
-
شهسواران در سباقت تاختند ** خربطان در پایگه انداختند 1130
- İyi biniciler, birbirlerini geçmek için atlarını sürdüler. Karınları şiş battallarsa ahırda kala kaldılar.
-
آنچنان که کاروانی میرسید ** در دهی آمد دری را باز دید
- Hani bir kervan bir köye gelip çatmış, orada açık bir kapı görmüştü.
-
آن یکی گفت اندرین برد العجوز ** تا بیندازیم اینجا چند روز
- Kervan halkından biri bu kocakarı soğuğunda eşyamızı buraya atalım, birkaç gün burada kalalım dedi.
-
بانگ آمد نه بینداز از برون ** وانگهانی اندر آ تو اندرون
- İçeriden bir ses geldi: Hayır ,neyiniz varsa önce dışarıya bırakın da ondan sonra içeri girin.
-
هم برون افکن هر آنچ افکندنیست ** در میا با آن کای ن مجلس سنیست
- Atılması gereken ne varsa dışarıya at da öyle gel. Onlarla içeriye girmeye kalkışma ki bu meclis pek yüce bir meclistir.
-
بد هلال استاددل جانروشنی ** سایس و بندهی امیری مومنی 1135
- Hilâl, gönlü üstat, ruhu aydın bir zattı. İnanmış bir adamın kuluydu, ona seyislik etmekteydi.
-
سایسی کردی در آخر آن غلام ** لیک سلطان سلاطین بنده نام
- Ahırda seyislik ediyordu, ay, kuldu, köleydi ama hakikatte padişahlar padişahıydı.
-
آن امیر از حال بنده بیخبر ** که نبودش جز بلیسانه نظر
- Beyin, kölesinden haberi bile yoktur. Çünkü ona ancak şeytanın Âdem’e baktığı gibi bakıyordu.