-
هر دو چون در بعد و پرده ماندهاند ** یا سیهرو یا فسرده ماندهاند
- Her ikisi de güneşten uzakta ve perde ardında kaldığından ya yüzleri kararmıştır, yahut da donup kalmışlardır.
-
چون نبشتی بعضی از قصهی هلال ** داستان بدر آر اندر مقال
- Hilâl’e ait hikâyenin bir kısmını yazdım. Şimdi de dolunaya ait hikâyeyi dile getir.
-
آن هلال و بدر دارند اتحاد ** از دوی دورند و از نقص و فساد
- Hilâl’le dolunay birdir. İkilikten, noksandan, gidilmeden uzaktır onlar.
-
آن هلال از نقص در باطن بریست ** آن به ظاهر نقص تدریج آوریست
- Hilâl hakikatte noksan kabul etmez, görünüşteki noksan, yavaş yavaş dolunay haline gelmek,kemal bulmaktır.
-
درس گوید شب به شب تدریج را ** در تانی بر دهد تفریج را 1210
- Geceleyin geceye yavaşlık hususunda ders verir. Sıkıntının yavaş yavaş açılacağını gösterir.
-
در تانی گوید ای عجول خام ** پایهپایه بر توان رفتن به بام
- Yavaşlıkla ey ham aceleci der, dama dayanan merdivenden basamak basamak çıkılır.
-
دیگ را تدریج و استادانه جوش ** کار ناید قلیهی دیوانه جوش
- Tencereye yavaş ve ustaca kayna, delice kaynayan yemekten hayır gelmez der.
-
حق نه قادر بود بر خلق فلک ** در یکی لحظه به کن بیهیچ شک
- Allah, âlemi bir kere Kün demekle yaratmaya kadir mi değildi? Bunda şüphe mi var?
-
پس چرا شش روز آن را درکشید ** کل یوم الف عام ای مستفید
- Peki neden bu yaratış, altı gün sürdü; her gün de tam bin yıl kadardı?
-
خلقت طفل از چه اندر نه مهاست ** زانک تدریج از شعار آن شهاست 1215
- Neden çocuk dokuz ayda yaratılmada? Çünkü padişahların âdeti bir şeyi yavaşlıkla yapmaktır.