-
هم نهای طوطی که چون قندت دهند ** گوش سوی گفت شیرینت نهند
- Dudu değilsin ki sana şeker versinler, tatlı sözlerini dinlesinler.
-
هم نهای بلبل که عاشقوار زار ** خوش بنالی در چمن یا لالهزار
- Bülbül değilsin, âşıkçasına ağlayıp inleyesin, çayırlıkta, çimenlikte yahut lâle bahçelerinde güzel güzel çileyesin.
-
هم نهای هدهد که پیکیها کنی ** نه چو لکلک که وطن بالا کنی
- Hüthüt değilsin ki çavuşluk edesin. Leylek değilsin ki yücelerde yurt tutasın.
-
در چه کاری تو و بهر چت خرند ** تو چه مرغی و ترا با چه خورند
- Ne iştesin sen? Seni ne diye satın alsınlar? Ne kuşusun sen? Seni ne diye yesinler?
-
زین دکان با مکاسان برتر آ ** تا دکان فضل که الله اشتری 1265
- Bu değer bilmezlerin dükkânından vazgeç, yücel “Allah satın alır” ihsanının dükkânına gel!
-
کالهای که هیچ خلقش ننگرید ** از خلاقت آن کریم آن را خرید
- Köhneliğinden kimsenin almadığı o kumaşı o kerem sahibi alır.
-
هیچ قلبی پیش او مردود نیست ** زانک قصدش از خریدن سود نیست
- Onun yanında hiçbir kalp red edilmez; çünkü alış verişten kâr beklemez ki.
-
رجوع به داستان آن کمپیر
- Kocakarının hikâyesi
-
چون عروسی خواست رفتن آن خریف ** موی ابرو پاک کرد آن مستخیف
- O bunak sokağa bir gelin gibi çıkmak istedi; o azgın karı, kaşlarını yoldu.
-
پیش رو آیینه بگرفت آن عجوز ** تا بیاراید رخ و رخسار و پوز
- Yanağını, yüzünü, ağzını güzelleştirip süslenmek için aynanın önüne oturdu.
-
چند گلگونه بمالید از بطر ** سفرهی رویش نشد پوشیدهتر 1270
- 1270.Yüzüne neşeyle birkaç kere allık sürdü; fakat pörsümüş suratını bir türlü boya tutmadı.