English    Türkçe    فارسی   

6
1481-1490

  • چشمها چون شد گذاره نور اوست  ** مغزها می‌بیند او در عین پوست 
  • Gözler , perdeleri delip hakikati görmeye başladı mı bu nur, onun nurudur artık. Bu nura sahip olan , dışa bakar, içi görür.
  • بیند اندر ذره خورشید بقا  ** بیند اندر قطره کل بحر را 
  • Zerrede ebedî varlık güneşini görür, katrada bütün denizi.
  • بار دیگر رجوع کردن به قصه‌ی صوفی و قاضی 
  • Yine sofi hikâyesi,sofiyle kadı
  • گفت صوفی در قصاص یک قفا  ** سر نشاید باد دادن از عمی 
  • Sofi dedi ki: Kafaya yenen bir sille yüzünden körcesine baş vermeye gelmez.
  • خرقه‌ی تسلیم اندر گردنم  ** بر من آسان کرد سیلی خوردنم 
  • Teslim hırkasını giyinmişim, bana sille yemek kolay gelir.
  • دید صوفی خصم خود را سخت زار  ** گفت اگر مشتش زنم من خصم‌وار  1485
  • Düşmanını pek arık gördü, ben de düşmanca bir yumruk vursam.
  • او به یک مشتم بریزد چون رصاص  ** شاه فرماید مرا زجر و قصاص 
  • Kalay gibi eriyip akıverecek. Derken padişah kısas emredecek.
  • خیمه ویرانست و بشکسته وتد  ** او بهانه می‌جود تا در فتد 
  • Zaten çadır harap, direk kırık, yıkılmaya bahane arıyor.
  • بهر این مرده دریغ آید دریغ  ** که قصاصم افتد اندر زیر تیغ 
  • Bu ölü herif için kılıç altına gitmek, kısasa razı olmak yazıktır doğrusu, yazık dedi.
  • چون نمی‌توانست کف بر خصم زد  ** عزمش آن شد کش سوی قاضی برد 
  • Onu dövemediğinden kadıya götürmeyi kurdu.
  • که ترازوی حق است و کیله‌اش  ** مخلص است از مکر دیو و حیله‌اش  1490
  • Çünkü kadı, Allahnın terazisidir. Kilesine şeytan hilesi giremez.