-
رفت صوفی سوی آن سیلیزنش ** دست زد چون مدعی در دامنش
- Sofi kendisine sille vuran adamın yanına gidip dâvacı gibi eteğine yapıştı.
-
اندر آوردش بر قاضی کشان ** کین خر ادبار را بر خر نشان
- Onu çeke çeke kadının yanına götürdü. Bu ters eşeği ya eşeğe bindir, halka göstererek ceza ver.
-
یا به زخم دره او را ده جزا ** آنچنان که رای تو بیند سزا
- Yahut da döverek cezalandır. Artık hangisini münasip görürsen onu yap.
-
کانک از زجر تو میرد در دمار ** بر تو تاوان نیست آن باشد جبار 1510
- Senin verdiğin cezadan ölse bile ölür gider, soran bile olmaz.
-
در حد و تعزیر قاضی هر که مرد ** نیست بر قاضی ضمان کو نیست خرد
- Kadının şer’an vurduğu sopayla birisi ölürse kadı, onu ödemez. Çünkü şeriat’in emri oyuncak değildir.
-
نایب حقست و سایهی عدل حق ** آینهی هر مستحق و مستحق
- O, Allah vekilidir, Allah adaletinin gölgesidir. Her hak sahibiyle cezaya müstahak olanın aynasıdır o.
-
کو ادب از بهر مظلومی کند ** نه برای عرض و خشم و دخل خود
- O, mazlumun hakkını hak etmek için ceza verir, kendi ırzı için kızgınlığından yahut da bir şey kazanmak için değil.
-
چون برای حق و روز آجلهست ** گر خطایی شد دیت بر عاقلهست
- Onun cezası, Allah içindir, kıyamet günü içindir. Bu ceza da bir hata olsa bile ona diyet lâzım gelmez.
-
آنک بهر خود زند او ضامنست ** وآنک بهر حق زند او آمنست 1515
- Çünkü birisini kendisi için döven borçludur. Allah için döven her şeyden emindir.
-
گر پدر زد مر پسر را و بمرد ** آن پدر را خونبها باید شمرد
- Baba oğlunu dövse de oğlu ölse kan diyetini vermesi lâzımdır.