-
نه حراره یادش آید نه غزل ** نه ده انگشتش بجنبد در عمل
- Aklına ne bir yanık nağme gelir, ne bir güzel, ne de on parmağı, çalgının perdelerinde ve tellerde oynar!
-
گر نبودی گوشهای غیبگیر ** وحی ناوردی ز گردون یک بشیر
- Gayb haberlerini dinleyen bir kulak olmasaydı hiçbir muştucu gökten vahiy getirmezdi.
-
ور نبودی دیدههای صنعبین ** نه فلک گشتی نه خندیدی زمین 1660
- Allah sanatlarını gören gözler olmasaydı ne gökyüzü dönerdi, ne yeryüzü gülerdi.
-
آن دم لولاک این باشد که کار ** از برای چشم تیزست و نظار
- “Sen olmasaydın” sözü, keskin ve görür gözler içindir.
-
عامه را از عشق همخوابه و طبق ** کی بود پروای عشق صنع حق
- Fakat halk, kadın ve yemek aşkından nereden Allah sanatına bakacak, nereden Allah aşkına düşecek?
-
آب تتماجی نریزی در تغار ** تا سگی چندی نباشد طعمهخوار
- Yiyecek birkaç köpek olmadıktan sonra tutmaç suyunu köpeklerin yiyecekleri yere dökmezsin ki.
-
رو سگ کهف خداوندیش باش ** تا رهاند زین تغارت اصطفاش
- Yürü, Allah mağarasının köpeği ol da o, seni seçsin, bu yal yerinden kurtarsın.
-
چونک دزدیهای بیرحمانه گفت ** کی کنند آن درزیان اندر نهفت 1665
- Hikâyeci, terzilerin insafsızca hırsızlılarını anlattı, çaldıkları kumaşları nasıl sakladıklarını söyledi.
-
اندر آن هنگامه ترکی از خطا ** سخت طیره شد ز کشف آن غطا
- Halk arasında Hıta’lı bir Türk vardı. Bu sırrın açılmasına pek kızdı öfkelendi.
-
شب چو روز رستخیز آن رازها ** کشف میکرد از پی اهل نهی
- Gece, kıyamet günü gibi o sırları, hakikat ehline açıp durmaktaydı.