-
سخت میتولی ز تربیعات او ** وز دلال و کینه و آفات او
- Onun terbilerine pek kızar, cilvesinden, kininden, aletlerinden hiddetlenirsin.
-
سخت میرنجی ز خاموشی او ** وز نحوس و قبض و کینکوشی او
- Susmasından, kutsuzluğundan, tutukluluğundan, kinciliğinden incinirsin.
-
که چرا زهرهی طرب در رقص نیست ** بر سعود و رقص سعد او مهایست
- Neden Zühre çalıp çığırmıyor dersin. Fakat onun kutluluğuna, oynayışına, çağırışına pek güvenme.
-
اخترت گوید که گر افزون کنم ** لاغ را پس کلیت مغبون کنم 1725
- Yıldızın der ki: Lâtifeyi biraz daha fazlalaştırırsam seni tamamı ile aldatır, borçlu çıkarırım.
-
تو مبین قلابی این اختران ** عشق خود بر قلبزن بین ای مهان
- Bu yıldızların işvesine bakma da ey hor hakîr kişi, erkeklere olan aşkına bak!
-
آن یکی میشد به ره سوی دکان ** پیش ره را بسته دید او از زنان
- Birisi yola düşmüş, dükkâna gidiyordu. Gördü ki kadınlar yolu kapamış.
-
پای او میسوخت از تعجیل و راه ** بسته از جوق زنان همچو ماه
- Hızlı yürümeden ayağı yanmaktaydı. Yolsa ay gibi kadınlarla doluydu, yol açmaya âdeta imkân yoktu.
-
رو به یک زن کرد و گفت ای مستهان ** هی چه بسیارید ای دخترچگان
- Bir kadına yüz çevirdi de dedi ki: A bayağı mahlûklar, a kızcağızlar, ne de çoksunuz.
-
رو بدو کرد آن زن و گفت ای امین ** هیچ بسیاری ما منکر مبین 1730
- Kadın, ona yüzünü döndü, ey emniyet sahibi dedi, bizim bolluğumuzu kötü görme.
-
بین که با بسیاری ما بر بساط ** تنگ میآید شما را انبساط
- Bu kadar çoğuz ama öyle olduğu halde size bu çokluk bile az gelmede.