-
گرچه آتش سخت پنهان میتند ** کف بده انگشت اشارت میکند
- Ateş pek gizlidir, fakat köpük, on parmağı ile ateşin varlığına delâlet etmekdedir.
-
همچنین اجزای مستان وصال ** حامل از تمثالهای حال و قال 1810
- Vuslat sarhoşlarının cüzleri de, bunun gibi hal ve söz timsallerinden gebe kalır.
-
در جمال حال وا مانده دهان ** چشم غایب گشته از نقش جهان
- Hal güzelliğine karşı ağızları açık kalmıştır onların. Gözleri, cihan nakşına örtülmüştür.
-
آن موالید از زه این چار نیست ** لاجرم منظور این ابصار نیست
- O doğanlar bu dört unsurdan doğmazlar. Onun için de bu gözlere görünmezler.
-
آن موالید از تجلی زادهاند ** لاجرم مستور پردهی سادهاند
- Onlar, tecelliden doğmuşlardır. Bu yüzden renksiz perdeyle örtülüdürler.
-
زاده گفتیم و حقیقت زاد نیست ** وین عبارت جز پی ارشاد نیست
- Doğmuşlar dedim ya, hakikatte doğmamışlar da. Bu söz, ancak anlatmak için söylenmiş bir sözdür.
-
هین خمش کن تا بگوید شاه قل ** بلبلی مفروش با این جنس گل 1815
- Sus da “Kul-söyle” padişahı söylesin. Bu çeşit güllere karşı bülbüllük satmaya kalkışma.
-
این گل گویاست پر جوش و خروش ** بلبلا ترک زبان کن باش گوش
- Bu gül, coşmuş köpürmüş, söylenip duran bir güldür. Ey bülbül, bana karşı sözü kes de kulak kesil!
-
هر دو گون تمثال پاکیزهمثال ** شاهد عدلاند بر سر وصال
- Her ikisi de, yani hal de, söz de, tertemiz iki güzele benzer. Vuslat sırrına iki âdil şahittir bunlar.
-
هر دو گون حسن لطیف مرتضی ** شاهد احبال و حشر ما مضی
- Bu iki seçilmiş lâtif güzellik de gebeliklere ve geçmiş zamandaki haşirlere şahadet ederler.