English    Türkçe    فارسی   

6
186-195

  • هم به سعی تو ز ارواح آمدند  ** سوی دام حرف و مستحقن شدند 
  • Zaten onlar, senin sayende can âleminden gelip harf tuzağına tutuldular, mahpus oldular.
  • باد عمرت در جهان هم‌چون خضر  ** جان‌فزا و دستگیر و مستمر 
  • Ömrün âlemde Hızır gibi uzasın, canlara can katsın, düşkünlerin ellerini tutsun, daimî olsun.
  • چون خضر و الیاس مانی در جهان  ** تا زمین گردد ز لطفت آسمان 
  • İlyas ve Hızır gibi dünyalar durdukça dur da yeryüzü, lütfunla gökyüzü haline gelsin.
  • گفتمی از لطف تو جزوی ز صد  ** گر نبودی طمطراق چشم بد 
  • Kötü gözlülerin şatafatı, nazarı olmasaydı lütfunun yüzde birini söylerdim.
  • لیک از چشم بد زهراب دم  ** زخمهای روح‌فرسا خورده‌ام  190
  • Fakat nefesi zehirli kem gözlerden ben ne can üzen zahımlar yedim.
  • جز به رمز ذکر حال دیگران  ** شرح حالت می‌نیارم در بیان 
  • Onun için senin halini, ancak başkalarının hallerini anarak remiz ve kinayeyle söylerim.
  • این بهانه هم ز دستان دلیست  ** که ازو پاهای دل اندر گلیست 
  • Bu bahanede, gönlüne ait bir hiledir ki gönlün ayakları, o yüzden, toprağa kakılmış kalmıştır.
  • صد دل و جان عاشق صانع شده  ** چشم بد یا گوش بد مانع شده 
  • Yüzlerce gönül ve can, yaratıcı Allah’ya âşık olmuştur da onlara ya kem göz mâni olmuştur, ya kötü kulak.
  • خود یکی بوطالب آن عم رسول  ** می‌نمودش شنعه‌ی عربان مهول 
  • Bunların bir tanesi de Peygamber’in amcası. Arapların kınaması, ona pek korkunç göründü.
  • که چه گویندم عرب کز طفل خود  ** او بگردانید دیدن معتمد  195
  • Arap, kendi çocuğuna uydu da, güvenilir dininden döndü, derlerse, ne derim?, dedi.