-
رفت کنج خلوتی و آن را بخواند ** وز تحیر واله و حیران بماند
- Tenha bir bucağa çekildi, kâğıdı okudu. Âdeta şaşırdı kaldı.
-
که بدین سان گنجنامهی بیبها ** چون فتاده ماند اندر مشقها
- Bir definenin yerini göstermekte olan böyle bir değer biçilmez kâğıt, meşk kâğıtlarının arasına nasıl girmişti?
-
باز اندر خاطرش این فکر جست ** کز پی هر چیز یزدان حافظست
- Sonra aklına şu geldi: Her şeyi koruyan, Allahdır.
-
کی گذارد حافظ اندر اکتناف ** که کسی چیزی رباید از گزاف
- Koruyucu Allah, nasıl olur da birisinin, abes yere bir şey aşırmasına müsaade eder?
-
گر بیابان پر شود زر و نقود ** بی رضای حق جوی نتوان ربود 1930
- Ova, baştanbaşa altınla, para ile dolu olsa hiç kimse, Allahnın izni olmadıkça bir arpa bile alamaz.
-
ور بخوانی صد صحف بی سکتهای ** بی قدر یادت نماند نکتهای
- Tutulmadan, kekelemeden yüzlerce kitap okusan Allah taktir etmediyse aklında hiçbir şey kalmaz.
-
ور کنی خدمت نخوانی یک کتاب ** علمهای نادره یابی ز جیب
- Fakat Allah’ya kulluk edersen bir kitap bile okumadan yeninden, yakandan duyulmadık bilgiler bulursun.
-
شد ز جیب آن کف موسی ضو فشان ** کان فزون آمد ز ماه آسمان
- Musa’nın avucu, koynundan ziyalandı, nurlar saçtı; nuru, gökyüzündeki aydan da üstündü.
-
کانک میجستی ز چرخ با نهیب ** سر بر آوردستت ای موسی ز جیب
- Bu heybetli gökyüzünden dilediğin, ey Musa, koynundan baş gösterdi.
-
تا بدانی که آسمانهای سمی ** هست عکس مدرکات آدمی 1935
- Bil ki yüce gökler, insanın anladığı şeylerin aksidir; gökler, o akisten ibarettir.