-
زو تبر آورد و بیل او شاد شاد ** کند آن موضع که تیرش اوفتاد
- Derhal kazma kürek getirdi. Sevine,sevine okunun düştüğü yeri kazmaya koyuldu.
-
کند شد هم او و هم بیل و تبر ** خود ندید از گنج پنهانی اثر 1945
- Hem kendi körleşti, hem kazması, küreği. Fakat gizli defineden hiçbir eser görünmedi.
-
همچنین هر روز تیر انداختی ** لیک جای گنج را نشناختی
- Böylece her gün ok atıyor, düştüğü yeri kazıyor, fakat bir türlü definenin yerini bulamıyordu.
-
چونک این را پیشه کرد او بر دوام ** فجفجی در شهر افتاد و عوام
- Bunu âdet edindi. Daima orayı burayı kazıp durduğundan şehre bir dedikodudur yayıldı, iş halkın ağzına düştü.
-
فاش شدن خبر این گنج و رسیدن به گوش پادشاه
- Definenin halkın ağzına düşmesi ve padişah tarafından duyulması
-
پس خبر کردند سلطان را ازین ** آن گروهی که بدند اندر کمین
- Pusuda duran, fırsat gözleyen adamlar, bu işi padişaha haber verdiler.
-
عرضه کردند آن سخن را زیردست ** که فلانی گنجنامه یافتست
- Filân, bir define bildiren kâğıt bulmuş diye söylediler.
-
چون شنید این شخص کین با شه رسید ** جز که تسلیم و رضا چاره ندید 1950
- Adam, padişah tarafından duyulduğunu anlayınca teslim olmadan, kadere boyun eğmeden başka çare görmedi.
-
پیش از آنک اشکنجه بیند زان قباد ** رقعه را آن شخص پیش او نهاد
- Padişah kendisine işkence yapmadan, kâğıdı padişahın önüne koydu.
-
گفت تا این رقعه را یابیدهام ** گنج نه و رنج بیحد دیدهام
- Dedi ki: Şu kâğıdı buldum ama defineyi bulamadım. Define yerine hadsiz, hesapsız zahmetlere girdim.
-
خود نشد یک حبه از گنج آشکار ** لیک پیچیدم بسی من همچو مار
- Defineden bir habbe bile meydana çıkmadı. Fakat ben yılan gibi bir hayli kıvrandım durdum.