-
دلقک از ده بهر کاری آمدست ** رای او گشت و پشیمانش شدست 2560
- Delkak, köyden bir iş için geldi. Bir şey söyleyecekti. Şimdi vazgeçti, pişman oldu.
-
ز آب و روغن کهنه را نو میکند ** او به مسخرگی برونشو میکند
- Yağdan, baldan bahsetmede, söyleyeceğini gizlemede, maskaralıkla bu işten kurtulmaya savaşmada.
-
غمد را بنمود و پنهان کرد تیغ ** باید افشردن مرورا بیدریغ
- Kını gösteriyor, kılıcı gizliyor. Onu acımadan sıkıştırmak gerek.
-
پسته را یا جوز را تا نشکنی ** نی نماید دل نی بدهد روغنی
- Fıstığı, yahut cevizi kırmadıkça ne içi meydana çıkar, ne ondan bir yağ çıkarılır.
-
مشنو این دفع وی و فرهنگ او ** در نگر در ارتعاش و رنگ او
- Onun bu saçma sözlerini, bu maskaralığını dinleme de titreyişine, yüzünün rengine bak.
-
گفت حق سیماهم فی وجههم ** زانک غمازست سیما و منم 2565
- Tanrı, “Niyetleri yüzlerine görünüp durur” dedi. Çünkü yüz içteki sırrı söyler, açığa vurur.
-
این معاین هست ضد آن خبر ** که بشر به سرشته آمد این بشر
- Bu görünen şey, duyulan sözün zıddıdır. Çünkü insan şerle yoğrulmuştur.
-
گفت دلقک با فغان و با خروش ** صاحبا در خون این مسکین مکوش
- Delkak, feryat ve figan ederek, coşup köpürerek vezir dedi, bu yoksulun kanına girmeye kalkışma.
-
بس گمان و وهم آید در ضمیر ** کان نباشد حق و صادق ای امیر
- Gönle nice şüpheler, vehimler gelir ki doğru ve yerinde değildir.
-
ان بعض الظن اثم است ای وزیر ** نیست استم راست خاصه بر فقیر
- “Şüphe yok ki şüphenin bazısı suçtur, günahtır.” Sitem, hele yoksula olursa hiç doğru değildir.