-
تا بگوید او که وحیستش شعار ** کان نشاند گرد و ننگیزد غبار
- Yalnız Tanrı’dan vahiy alan kişi söylerse o başka. Çünkü o toz koparmaz, tozu yatıştırır.
-
چون شد آدم مظهر وحی و وداد ** ناطقهی او علم الاسما گشاد
- Âdem, vahiy ve sevgiye mazhar olunca sözü “Allemel esmâ” sırrını açtı.
-
نام هر چیزی چنانک هست آن ** از صحیفهی دل روی گشتش زبان
- Her şeyin adı nasılsa öylece gönül sahifesinden diline aktı, her şeyi bildirdi.
-
فاش میگفتی زبان از ریتش ** جمله را خاصیت و ماهیتش 2650
- Her şeyi gönül gözü görmüştü, onun için hepsinin hassasını ve mahiyetini apaçık söylüyordu.
-
آنچنان نامی که اشیا را سزد ** نه چنانک حیز را خواند اسد
- Her şeye lâyık olan adı söyledi, puşta aslan demedi.
-
نوح نهصد سال در راه سوی ** بود هر روزیش تذکیر نوی
- Nuh da tam dokuz yüz yıl doğru yolda vaaz etti. Her gün yeni bir öğüt verdi.
-
لعل او گویا ز یاقوت القلوب ** نه رساله خوانده نه قوت القلوب
- Lâal dudakları, kalplerin yakutuydu. Ne risale okumuştu, ne de “Kuutül kulûb!”
-
وعظ را ناموخته هیچ از شروح ** بلک ینبوع کشوف و شرح روح
- Vaazlarını şerhlerden öğrenmiyordu. Sözleri, keşifler kaynağından coşuyordu, ruh şerhiydi.
-
زان میی کان می چو نوشیده شود ** آب نطق از گنگ جوشیده شود 2655
- Bir şarap var. O içildi mi söz suyu dilsizden bile kaynar, köpürür.
-
طفل نوزاده شود حبر فصیح ** حکمت بالغ بخواند چون مسیح
- Yeni doğan çocuk fasih söz söyler bir edip olur, Mesih gibi, ergen adamların hikmetini okur.