-
لعل او گویا ز یاقوت القلوب ** نه رساله خوانده نه قوت القلوب
- Lâal dudakları, kalplerin yakutuydu. Ne risale okumuştu, ne de “Kuutül kulûb!”
-
وعظ را ناموخته هیچ از شروح ** بلک ینبوع کشوف و شرح روح
- Vaazlarını şerhlerden öğrenmiyordu. Sözleri, keşifler kaynağından coşuyordu, ruh şerhiydi.
-
زان میی کان می چو نوشیده شود ** آب نطق از گنگ جوشیده شود 2655
- Bir şarap var. O içildi mi söz suyu dilsizden bile kaynar, köpürür.
-
طفل نوزاده شود حبر فصیح ** حکمت بالغ بخواند چون مسیح
- Yeni doğan çocuk fasih söz söyler bir edip olur, Mesih gibi, ergen adamların hikmetini okur.
-
از کهی که یافت زان می خوشلبی ** صد غزل آموخت داود نبی
- O şaraptan içip dudağını hoş bir hale getiren dağ, Davut peygamber gibi yüzlerce gazel öğrenir.
-
جمله مرغان ترک کرده چیک چیک ** همزبان و یار داود ملیک
- Bütün kuşlar, cik cik ötüşlerini bırakmışlar, padişah olan Davut’a uymuşlar, ona dost olmuşlar, onunla ırlamaya başlamışlardı.
-
چه عجب که مرغ گردد مست او ** هم شنود آهن ندای دست او
- Kuş bile onu duyup sarhoş olduktan sonra demir, onun sesini duymuş, bunda şaşılacak ne var?
-
صرصری بر عاد قتالی شده ** مر سلیمان را چو حمالی شده 2660
- Kasırga, Âd kavmini kırmış geçirmiş, fakat Süleyman’a hamal olmuş, onu sırtında taşımıştır.
-
صرصری میبرد بر سر تخت شاه ** هر صباح و هر مسا یک ماهه راه
- Kasırga, o padişahın tahtını yüklenmiş, her sabah, her akşam bir aylık yol götürmüştür.
-
هم شده حمال و هم جاسوس او ** گفت غایب را کنان محسوس او
- Hem ona hamal olmuş, hem casusluk yapmıştır. Uzakta olan birisini sözünü duydu mu,