-
مدعی دیدهست اما با غرض ** پرده باشد دیدهی دل را غرض
- Dâvacı da görmüştür ama garezle görmüştür. Garez, gönül gözüne perdedir.
-
حق همیخواهد که تو زاهد شوی ** تا غرض بگذاری و شاهد شوی
- Tanrı diler ki sen zahit olasın; garezi bırakasın da tanık kesilesin.
-
کین غرضها پردهی دیده بود ** بر نظر چون پرده پیچیده بود
- Bu garezler göze perdedir. Göze perde indi mi insan,
-
پس نبیند جمله را با طم و رم ** حبک الاشیاء یعمی و یصم
- yukarı aşağı, bunca şeyi, göremez, “Sevdiğin şeyler seni kör ve sağır eder.”
-
در دلش خورشید چون نوری نشاند ** پیشش اختر را مقادیری نماند 2875
- Fakat bir adamın gönlüne güneşin nuru vurdu mu onca yıldızın bir kadri, kıymeti kalmaz artık.
-
پس بدید او بیحجاب اسرار را ** سیر روح مومن و کفار را
- Sırları perdesiz olarak görür. Müminle kâfirlerin ruhlarının ne makamlarda bulunduğunu seyreder.
-
در زمین حق را و در چرخ سمی ** نیست پنهانتر ز روح آدمی
- Tanrı’nın, yeryüzünde de, yüce gökte de insan ruhundan daha gizli bir şeyi yoktur.
-
باز کرد از رطب و یابس حق نورد ** روح را من امر ربی مهر کرد
- Hak, kuru, yaş; her şeyi bildirdi de ruhu “O benim işimdendir” diye mühürledi, gizledi.
-
پس چو دید آن روح را چشم عزیز ** پس برو پنهان نماند هیچ چیز
- Yüce kişinin gözü, ruhu gördü mü artık ona hiçbir gizli şey kalmaz.
-
شاهد مطلق بود در هر نزاع ** بشکند گفتش خمار هر صداع 2880
- O, her kavgada, şahadeti makbul bir şahit olur. Sözü, her baş ağrısını keser, sersemliğini giderir.