English    Türkçe    فارسی   

6
3083-3092

  • وز هوا و عشق آن نور رشاد  ** خود صفورا هر دو دیده باد داد 
  • O doğru yolu gösteren nurun aşkıyla Safura, iki gözünü de yele verdi.
  • اولا بر بست یک چشم و بدید  ** نور روی او و آن چشمش پرید 
  • Önce bir gözünü kapatıp baktı, Musa’nın gözündeki nuru görünce o gözü uçtu, kör oldu.
  • بعد از آن صبرش نماند و آن دگر  ** بر گشاد و کرد خرج آن قمر  3085
  • Ondan sonra sabrı kalmadı, o gözünü de açıp baktı, öbür gözünü de o ayın uğruna harcadı.
  • هم‌چنان مرد مجاهد نان دهد  ** چون برو زد نور طاعت جان دهد 
  • Savaş eri de önce yoksulara ekmek verir. Fakat ibadet nuru ona vurdu mu canını bağışlar.
  • پس زنی گفتش ز چشم عبهری  ** که ز دستت رفت حسرت می‌خوری 
  • Bir kadın Safura’ya, “O nergis gibi gözlerin elden gitti, acıklanıyor musun?” diye sordu.
  • گفت حسرت می‌خورم که صد هزار  ** دیده بودی تا همی‌کردم نثار 
  • Safura dedi ki: Yüz binlerce gözüm olsaydı da hepsini feda etseydim. Fakat ne fayda, yok ki! Buna acıklanıyorum.
  • روزن چشمم ز مه ویران شدست  ** لیک مه چون گنج در ویران نشست 
  • Göz pencerem, ayın nuru ile yıkıldı ama ay, define gibi bu yıkık yeri yurt edindi.
  • کی گذارد گنج کین ویرانه‌ام  ** یاد آرد از رواق و خانه‌ام  3090
  • Define, artık bu yıkık yurdu, ev mi, dam mı, düşünmeye vakit bırakır mı?
  • نور روی یوسفی وقت عبور  ** می‌فتادی در شباک هر قصور 
  • Yusuf sokaktan geçerken yüzünün nuru her evin kafesinden içeri vururdu.
  • پس بگفتندی درون خانه در  ** یوسفست این سو به سیران و گذر 
  • Evdekiler, Yusuf bir yere gidiyor yine derlerdi.