-
آن ستارهی نحس هست اندر سما ** هم بدان سو بایدش کردن دوا
- O kutsuz yıldız, gökyüzündedir. Başını o tarafa kaldırmak lâzım.
-
بلک باید دل سوی بیسوی بست ** نحس این سو عکس نحس بیسو است 3160
- Hattâ gönlü, mekânsızlık mekânına bağlamak gerek. Burada zuhur eden yomsuzluk, o mekânsızlık âleminin bir aksinden ibarettir.
-
داد داد حق شناس و بخششش ** عکس آن دادست اندر پنج و شش
- Vergiyi Tanrı vergisi, ihsanı Tanrı ihsanı bil. Çünkü bu aksi, beş duygu âlemiyle altı cihet âlemine veren odur.
-
گر بود داد خسان افزون ز ریگ ** تو بمیری وآن بماند مردریگ
- Aşağılık kimselerin ihsanı, kumdan artık bile olsa yine sen ölürsün, o vergiler senden arda kalır.
-
عکس آخر چند پاید در نظر ** اصل بینی پیشه کن ای کژنگر
- Akis, gözde ne kadar kalabilir ki? Ey eğri gören, aslı görmeyi kendine hüner yap.
-
حق چو بخشش کرد بر اهل نیاز ** با عطا بخشیدشان عمر دراز
- Tanrı, yalvarıp yakaranlara ihsanda bulundu mu onlara ihsan ettiği şeylerle beraber uzun bir ömür bağışlar.
-
خالدین شد نعمت و منعم علیه ** محیی الموتاست فاجتازوا الیه 3165
- Nimeti de ebedîdir onun, nimet ettiği de ebedîlik verir. O, ölüleri bile diriltir, ona baş vurun!
-
داد حق با تو در آمیزد چو جان ** آنچنان که آن تو باشی و تو آن
- Tanrı, lûtfetti mi o lûtuf, can gibi sana karışır, seninle bir olur. Âdeta sen o olursun, o, sen olur.
-
گر نماند اشتهای نان و آب ** بدهدت بی این دو قوت مستطاب
- Sende ekmek ve suya iştah yoksa bu ikisi de olmaksızın sana tertemiz bir rızk verir yine.
-
فربهی گر رفت حق در لاغری ** فربهی پنهانت بخشد آن سری
- Semizliğin gittiyse Tanrı, gayb âleminden lûtfeder, sana zayıflıkta bir gizli semizlik, şişmanlık verir.