- 
		    غیر راه این هوا و شش جهت  ** در میان روزن و خور مالفت 
 
		    - Bu pencereyle güneş arasında şu havayla altı cihetten başka bir yoldan bir ülfet, bir ünsiyet vardır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    مدحت و تسبیح او تسبیح حق  ** میوه میروید ز عین این طبق 
 
		    - Onu övmek, onu tesbih etmek, Tanrı’yı övmek, Tanrı’yı tesbih etmektir. Bu tabağın meyvesi, kendiliğinden biter.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   سیب روید زین سبد خوش لخت لخت  ** عیب نبود گر نهی نامش درخت    3205
 
		    - Bu sebepten salkım salkım elmalar biter. Bu sepete ağaç adını taksan hiç yanlış olmaz.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    این سبد را تو درخت سیب خوان  ** که میان هر دو راه آمد نهان 
 
		    - Bu sepete elma ağacı de. İkisinin arasında gizli bir yol var zaten.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آنچ روید از درخت بارور  ** زین سبد روید همان نوع از ثمر 
 
		    - Meyve veren bir ağaçtan ne biterse aynen bu sepetten de biter, bu sepet de o çeşit meyveleri verir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    پس سبد را تو درخت بخت بین  ** زیر سایهی این سبد خوش مینشین 
 
		    - Şu halde artık sepeti baht ağacı gör de bu sepetin gölgesinde bir hoşça otur.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    نان چو اطلاق آورد ای مهربان  ** نان چرا میگوییش محموده خوان 
 
		    - Ekmek, insana mülâyemet verince ey sevgili dost, artık neden ona ekmek dersin? Mahmude de.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   خاک ره چون چشم روشن کرد و جان  ** خاک او را سرمه بین و سرمه دان    3210
 
		    - Yoldaki toprak göze ve cana parlaklık verirse o toprağı sürme gör, sürme bil.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون ز روی این زمین تابد شروق  ** من چرا بالا کنم رو در عیوق 
 
		    - O nur, bu topraktan çıkıp parlarken artık ben ne diye başımı göğe kaldırayım?
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    شد فنا هستش مخوان ای چشمشوخ  ** در چنین جو خشک کی ماند کلوخ 
 
		    - O yok oldu, ey küstâh, ona var deme. Böyle bir ırmakta hiç kuru toprak kalır mı?