-
گه چو کابوسی نماید ماه را ** گه نماید روضه قعر چاه را
-
قبض و بسط چشم دل از ذوالجلال ** دم به دم چون میکند سحر حلال
- Gönül gözü, ululuk ıssı Tanrı’dan daima halden hale dönmekte, daima sihri helâle uğramakta bulunduğundan
-
زین سبب درخواست از حق مصطفی ** زشت را هم زشت و حق را حقنما
- Mustafa, Tanrı’dan çirkini çirkin, hakkı hak olarak göstermesini diledi.
-
تا به آخر چون بگردانی ورق ** از پشیمانی نه افتم در قلق
- İşin sonunda yaprağı döndürdüğün zaman pişmanlıktan ıstıraba düşmeyeyim dedi.
-
مکر که کرد آن عماد الملک فرد ** مالک الملکش بدان ارشاد کرد 3515
- O eşsiz İmadülmülk ’ü de yaptığı o hileye sevk eden, yine saltanat sahibi Tanrı’ydı.
-
مکر حق سرچشمهی این مکرهاست ** قلب بین اصبعین کبریاست
- Tanrı hilesi, bu hilelerin kaynağıdır. “ Kâlb, ulu Tanrı’nın iki parmağı arasındadır.”
-
آنک سازد در دلت مکر و قیاس ** آتشی داند زدن اندر پلاس
- Gönlüne hile ve kıyası veren Tanrı, hırkanı ateşe vermeyi de bilir.
-
رجوع کردن به قصهی آن پایمرد و آن غریب وامدار و بازگشتن ایشان از سر گور خواجه و خواب دیدن پایمرد خواجه را الی آخره
- Kethüda ile borçlu garip hikâyesi. Onların, muhtesibin mezarından dönmeleri ve Kethüdanın, o zatı rüyasında görmesi
-
بینهایت آمد این خوش سرگذشت ** چون غریب از گور خواجه باز گشت
- Bu güzel hikâyenin de bir türlü sonu gelmiyor. Garip, o zatın mezarından dönünce
-
پای مردش سوی خانهی خویش برد ** مهر صد دینار را فا او سپرد
- Kethüda, onu kendi evine götürdü. O yüz altını, ondan mühürlü bir kâğıt alıp kendisine teslim etti.
-
لوتش آورد و حکایتهاش گفت ** کز امید اندر دلش صد گل شکفت 3520
- Yemek çıkardı,hikâyeler söyledi. Adamcağızın gönlünde yüzlerce ümit gülü açıldı.