-
در میان خانه افتاد او دراز ** خلق انبه گرد او آمد فراز
- Evin ortasına upuzun düştü. Halk, başına üşüştü.
-
با خود آمد گفت ای بحر خوشی ** ای نهاده هوشها در بیهشی
- Bir müddet sonra kendisine gelince dedi ki: Ey iyilik, güzellik denizi, ey akılları kendisinden geçiren!
-
خواب در بنهادهای بیداریی ** بستهای در بیدلی دلداریی
- Uyanıklıkta uyku veren, gönülsüzlük âleminde gönül alıcılığı bağışlayan!
-
توانگری پنهان کنی در ذل فقر ** طوق دولت بسته اندر غل فقر
- Aşağılık yoksullukta bir gönül zenginliği verir.Devlet boyunduruğunu da yoksulluk zinciri edersin.
-
ضد اندر ضد پنهان مندرج ** آتش اندر آب سوزان مندرج 3570
- Zıddı, zıddın içine kor, yakıcı suya ateş hararetini verirsin.
-
روضه اندر آتش نمرود درج ** دخلها رویان شده از بذل و خرج
- Nemrud’ un ateşinde bahçe gizlidir, harcamakla ihsan etmekle gelir artar.
-
تا بگفته مصطفی شاه نجاح ** السماح یا اولی النعمی رباح
- Bunun içindir ki o kurtuluş padişahı Mustafa, “ Ey nimet sahipleri, cömertlik kazançtır, kârdır” demiştir.
-
ما نقص مال من الصدقات قط ** انما الخیرات نعم المرتبط
- Mal, sadakayla katiyen azalmaz. Hayırlarda bulunmak, malı zâyi etmez, kaybolmaktan kurtarır.
-
جوشش و افزونی زر در زکات ** عصمت از فحشا و منکر در صلات
- Altın zekât vermekle coşar, fazlalaşır. İnsanı kötülükten, fenalıktan kurtaran namazdır.
-
آن زکاتت کیسهات را پاسبان ** وآن صلاتت هم ز گرگانت شبان 3575
- Zekât vermen keseni korur. Namazın da seni kurtlardan kurtarır, çobanlık eder sana.