-
گول را و غول را کو را فریفت ** از خلاص و فوز میباید شکیفت
- Yolunu azıtan aptal da kurtuluştan ümidini kesmeli, yol azdıran da!
-
هم خر و خرگیر اینجا در گلند ** غافلند اینجا و آنجا آفلند
- Burada eşek balçığa saplanmıştır, eşekçi de, burada da gaflettedirler, orada da çamura saplanır kalırlar.
-
جز کسانی را که وا گردند از آن ** در بهار فضل آیند از خزان
- Ancak geri dönenler, ondan vazgeçenler ayrı. Onlar güz mevsiminden çıkar, Tanrı’nın lûtuf ve ihsan baharına ererler.
-
توبه آرند و خدا توبهپذیر ** امر او گیرند و او نعم الامیر
- Tövbe ederler, Tanrı da tövbeyi kabul eder. Onun buyruğunu tutarlar ve o, ne güzel bir buyruk sahibidir.
-
چون بر آرند از پشیمانی حنین ** عرش لرزد از انین المذنبین 3625
- Pişman oldular da inlemeye, başladılar mı suçluların iniltisinden arş bile titrer.
-
آنچنان لرزد که مادر بر ولد ** دستشان گیرد به بالا میکشد
- Hem de ananın çocuğunun üstüne titreyişi gibi. Onların ellerini tutar, onları yücelere çeker.
-
کای خداتان وا خریده از غرور ** نک ریاض فضل و نک رب غفور
- Tanrı der, sizi aldanmadan, ululanmadan kurtardı, işte ihsan bahçeleri, işte suçları örten, yargılayan Tanrı!
-
بعد ازینتان برگ و رزق جاودان ** از هوای حق بود نه از ناودان
- Bundan böyle size ebedî ve tükenmez rızıkla azık Tanrı havasından gelir, damdan, oluktan değil.
-
چونک دریا بر وسایط رشک کرد ** تشنه چون ماهی به ترک مشک کرد
- Deniz, bütün vasıtaları, gayretinden kaldırdı, bizzat kendisi lûtfa ihsana başladı mı artık susuz da balık gibi elindeki maşrapayı terk eder.
-
روان شدن شهزادگان در ممالک پدر بعد از وداع کردن ایشان شاه را و اعادت کردن شاه وقت وداع وصیت را الی آخره
- Şehzadelerin babalariyle vedalaşarak ülkeyi gezmeye gitmeleri ve padişahın , onlara ayrılırken yine aynı tarzda vasiyette bulunması
-
عزم ره کردند آن هر سه پسر ** سوی املاک پدر رسم سفر 3630
- O üç oğlan da babalarının ülkesinde seyahate çıkmayı kurdular.