-
صورت نان و نمک کان نعمتست ** فایدهش آن قوت بیصورتست
- Bir nimet olan ekmek ve tuz suretinin eseri suretsiz olan kuvvettir.
-
در مصاف آن صورت تیغ و سپر ** فایدهش بیصورتی یعنی ظفر 3735
- Savaşta kılıç ve kalkan sureti suretsizlikle yani düşmana üstün olmayla sona erer.
-
مدرسه و تعلیق و صورتهای وی ** چون به دانش متصل شد گشت طی
- Medrese medreseye gidip gelme medresenin türlü, türlü suretleri insan bilgi sahibi olunca dürülür gider.
-
این صور چون بندهی بیصورتند ** پس چرا در نفی صاحبنعمتند
- Bu suretler suretsizliğin kuluyken nasıl oluyor da o nimet sahibine yok diyorlar?
-
این صور دارد ز بیصورت وجود ** چیست پس بر موجد خویشش جحود
- Bu suretler suretsizlikten vücut bulmuştur. Peki kendilerine bu varlığı verene şu aykırı gidiş onu şu inkar ediş nedir ki?
-
خود ازو یابد ظهور انکار او ** نیست غیر عکس خود این کار او
- Ha.. suretin inkarı da ondan olur ondan zuhur eder. Bu iş de onun bir aksidir zaten.
-
صورت دیوار و سقف هر مکان ** سایهی اندیشهی معمار دان 3740
- Her yurdun duvar tavan ve sair suretlerini mimarın düşüncesinin gölgesi bil.
-
گرچه خود اندر محل افتکار ** نیست سنگ و چوب و خشتی آشکار
- Düşünce zamanında taş, tahta ve kerpiç meydanda değildir ama bu, böyledir.
-
فاعل مطلق یقین بیصورتست ** صورت اندر دست او چون آلتست
- Dilediği gibi iş yapan suretsizliktir. Suret, onun elinde bir alete benzer.
-
گه گه آن بیصورت از کتم عدم ** مر صور را رو نماید از کرم
- Bazı, bazı o suretsiz varlık, yokluk gizliliğinden kerem eder, suretlere yüz gösterir.