-
تا مدد گیرد ازو هر صورتی ** از کمال و از جمال و قدرتی
- Her suret ondan yardım görür. Bu suretle onun yüceliğinden güzelliğinden kudretinden var olur.
-
باز بیصورت چو پنهان کرد رو ** آمدند از بهر کد در رنگ و بو 3745
- Derken yine suretsiz varlık, yüzünü gizler. Suretler ihtiyaçlarından renk ve koku aleminde dilenciliğe başlarlar.
-
صورتی از صورت دیگر کمال ** گر بجوید باشد آن عین ضلال
- Bu suret başka bir suretten yücelik dilerse bu, yol azıtmanın, sapıklığın ta kendisidir.
-
پس چه عرضه میکنی ای بیگهر ** احتیاج خود به محتاجی دگر
- A cevhersiz şu halde neden ihtiyacını başka bir ihtiyaç sahibine arz edersin.
-
چون صور بندهست بر یزدان مگو ** ظن مبر صورت به تشبیهش مجو
- Mademki suretler kuldur, Tanrı’ya suret deme. Onu suret sanma, onu bir şeye benzetmeye kalkışma.
-
در تضرع جوی و در افنای خویش ** کز تفکر جز صور ناید به پیش
- Yalvar yakar kendini yok etmeye savaş. Çünkü düşünceden suretlerden başka bir şey meydana gelmez.
-
ور ز غیر صورتت نبود فره ** صورتی کان بیتو زاید در تو به 3750
- Başka bir suretle gelişmiyor, semirmiyorsan sende, sen yokken doğan suret elbette daha iyidir.
-
صورت شهری که آنجا میروی ** ذوق بیصورت کشیدت ای روی
- Bir şehre gider, o şehrin suretine ulaşırsın. A yolcu, seni oraya çeken suretsizliktir.
-
پس به معنی میروی تا لامکان ** که خوشی غیر مکانست و زمان
- Mana bakımından, hatta mekansızlık alemine kadar da gidersin. Çünkü zevk ve hoşluk, mekan ve zaman aleminden gayrı bir alemdir.
-
صورت یاری که سوی او شوی ** از برای مونسیاش میروی
- Bir sevgilinin suretine gidersin, onunla eş olmaya, arkadaşlık etmeye can atarsın.