-
هین به جای می به من زهری دهید ** تا من از خویش و شما زین وا رهید
- Kendinize gelin, bana şarap yerine zehir verin, içip öleyim de kendimden de kurtulayım, sizden de dedi.
-
می نخورده عربده آغاز کرد ** گشته در مجلس گران چون مرگ و درد 3920
- Şarap içmeden gürültüye başladı. Mecliste ölüm gibi, canavar gibi bir hal aldı.
-
همچو اهل نفس و اهل آب و گل ** در جهان بنشسته با اصحاب دل
- Nefis ehliyle şu balçığa kapılmış olanlar gibi hani. Onlar, gönül ehliyle oturdular mı bu hale gelirler işte.
-
حق ندارد خاصگان را در کمون ** از می احرار جز در یشربون
- Tanrı, kendi haslarına gizlilik aleminde hürlerin içtikleri şaraptan sunar ancak.
-
عرضه میدارند بر محجوب جام ** حس نمییابد از آن غیر کلام
- Onlar, perde ardında kalanlara, hakikatı görmeyenlere o şaraptan sunarlar ama duygu o, şarabın sözünden başka bir şey duymaz.
-
رو همی گرداند از ارشادشان ** که نمیبیند به دیده دادشان
- Hakikati görmeyenler, onların irşadından yüz çevirirler. Çünkü gözle onların ihsanını göremez.
-
گر ز گوشش تا به حلقش ره بدی ** سر نصح اندر درونشان در شدی 3925
- Kulaklarından boğazlarına bir yol olsaydı onların öğütleri, gönüllerine tesir ederdi.
-
چون همه نارست جانش نیست نور ** که افکند در نار سوزان جز قشور
- Fakat bu çeşit adam, baştanbaşa ateştir, nur değil. Yakıcı ateşe de ancak kabuklar atılır.
-
مغز بیرون ماند و قشر گفت رفت ** کی شود از قشر معده گرم و زفت
- İç, kabuktan çıktı. Kabuktan ibaret olan söz, kaybolup gitti. Mide hiç kabuktan kızışır, gelişir mi?
-
نار دوزخ جز که قشر افشار نیست ** نار را با هیچ مغزی کار نیست
- Cehennem ateşi ancak kabuğu yakar. Ateşin içle hiçbir işi yoktur.