من نخواهم زد دگر از خوف و بیم ** این چنین طبل هوا زیر گلیم
Artık ben heva ve heves davulunu korkumdan kilim altında çalmayacağım.
من علم اکنون به صحرا میزنم ** یا سراندازی و یا روی صنم
Ben artık sahraya bayrak dikeceğim. Ya başımı vereceğim, ya sevgiliyi göreceğim.
حلق کو نبود سزای آن شراب ** آن بریده به به شمشیر و ضراب
O şarabı içmeye layık olmayan boğazın kılıçlarla, hançerlerle kesilmesi daha iyi.
دیده کو نبود ز وصلش در فره ** آن چنان دیده سپید کور به 4170
Onun vuslatıyla aydınlanmayan gözün, ağarması kör olması daha yeğ.
گوش کان نبود سزای راز او ** بر کنش که نبود آن بر سر نکو
Onun sırrına mahrem olmayan kulağı kökünden kopar. O başta hoş görünmez.
اندر آن دستی که نبود آن نصاب ** آن شکسته به به ساطور قصاب
O cömertliğe sahip olmayan elin kasap satırıyla kırılması daha hoş.
آنچنان پایی که از رفتار او ** جان نپیوندد به نرگس زار او
Onun yürüyüşüne can vermeyen, onun nerkis bahçesine canla başla gitmeyen ayak yok mu?
آنچنان پا در حدید اولیترست ** که آنچنان پا عاقبت درد سرست
O çeşit ayağın bukağıya vurulması daha doğrudur. O çeşit ayak nihayet başa dert olur.
بیان مجاهد کی دست از مجاهده باز ندارد اگر چه داند بسطت عطاء حق را کی آن مقصود از طرف دیگر و به سبب نوع عمل دیگر بدو رساند کی در وهم او نبوده باشد او همه وهم و اومید درین طریق معین بسته باشد حلقهی همین در میزند بوک حق تعالی آن روزی را از در دیگر بدو رساند کی او آن تدبیر نکرده باشد و یرزقه من حیث لا یحتسب العبد یدبر والله یقدر و بود کی بنده را وهم بندگی بود کی مرا از غیر این در برساند اگر چه من حلقهی این در میزنم حق تعالی او را هم ازین در روزی رساند فیالجمله این همه درهای یکی سرایست مع تقریره
Dileğinin Tanrı tarafından kendi vehminde bile olmayan başka bir taraftan ve başka bir iş yüzünden verileceğini bilse bile bir iş için çalışıp çabalayan kişinin yine bütün vehmi ve ümidi, o muayyen yola bağlıdır; o kapının halkasını çalar durur. Fakat ulu Tanrı, o rızkı hiç düşünmediği bir başka kapıdan da verebilir. “Kulu hesaplamadığı yerden rızıklandırır” “Kul tedbirde bulunur, Tanrı takdir eder.” Olabilir ki kul, bir kulluk vehmine düşer, der ki: Ben bu kapının halkasını vuruyorum ama Tanrı, dileğimi başka bir kapıdan da verebilir. Ulu Tanrı, onu bu kapıdan da rızıklandırır, başka kapıdan da. Hasılı bütün bu kapılar, bir konağın kapılarıdır.
یا درین ره آیدم آن کام من ** یا چو باز آیم ز ره سوی وطن 4175
Ya bu yolda muradıma erişirim, yahut doğan gibi o yoldan döner yine yurduma gelirim.
بوک موقوفست کامم بر سفر ** چون سفر کردم بیابم در حضر
Belki muradıma erişmem sefere bağlıdır. Seferde bulamaz isem belki de oturduğum yerde bulurum.