-
ای طمع در بسته در یک جای سخت ** که آیدم میوه از آن عالیدرخت 4190
- Ey bir yere sıkıca bağlanan, maksadını oradan uman, o yüce ağaçtan meyve elde edeyim diyen!
-
آن طمع زان جا نخواهد شد وفا ** بل ز جای دیگر آید آن عطا
- O maksadın, oradan olmaz da Tanrı onu başka bir yerden verir.
-
آن طمع را پس چرا در تو نهاد ** چون نخواستت زان طرف آن چیز داد
- Peki… O şeyi sana umduğun taraftan vermeyecekti de neden o tamahı sana verdi?
-
از برای حکمتی و صنعتی ** نیز تا باشد دلت در حیرتی
- Gönlüne bir hayret gelsin diye; bir hikmet bir kudret göstermek için.
-
تا دلت حیران بود ای مستفید ** که مرادم از کجا خواهد رسد
- Ey fayda dileyen! Muradım acaba nereden meydana gelecek diye gönlün hayran olsun diye.
-
تا بدانی عجز خویش و جهل خویش ** تا شود ایقان تو در غیب بیش 4195
- Bu suretle kendi aczini, bilgisizliğini bilirsin de gayba olan inanın büsbütün fazlalaşır.
-
هم دلت حیران بود در منتجع ** که چه رویاند مصرف زین طمع
- Gönlüm de menfaat gelecek yerde hayrete düşer. Acaba bu tamahtan bu ümitten ne hasıl olacak dersin.
-
طمع داری روزیی در درزیی ** تا ز خیاطی بی زر تا زیی
- Terzilikten rızık umarsın, sağ oldukça terzilikle geçinir giderim dersin.
-
رزق تو در زرگری آرد پدید ** که ز وهمت بود آن مکسب بعید
- Derken rızkın kuyumculuktan meydana geliverir. Halbuki o vehmine bile gelmemişti senin.
-
پس طمع در درزیی بهر چه بود ** چون نخواست آن رزق زان جانب گشود
- Peki, o rızık oradan meydana gelmeyecekti de terziliğe tamahın nedendi?