-
تا بدانی عجز خویش و جهل خویش ** تا شود ایقان تو در غیب بیش 4195
- Bu suretle kendi aczini, bilgisizliğini bilirsin de gayba olan inanın büsbütün fazlalaşır.
-
هم دلت حیران بود در منتجع ** که چه رویاند مصرف زین طمع
- Gönlüm de menfaat gelecek yerde hayrete düşer. Acaba bu tamahtan bu ümitten ne hasıl olacak dersin.
-
طمع داری روزیی در درزیی ** تا ز خیاطی بی زر تا زیی
- Terzilikten rızık umarsın, sağ oldukça terzilikle geçinir giderim dersin.
-
رزق تو در زرگری آرد پدید ** که ز وهمت بود آن مکسب بعید
- Derken rızkın kuyumculuktan meydana geliverir. Halbuki o vehmine bile gelmemişti senin.
-
پس طمع در درزیی بهر چه بود ** چون نخواست آن رزق زان جانب گشود
- Peki, o rızık oradan meydana gelmeyecekti de terziliğe tamahın nedendi?
-
بهر نادر حکمتی در علم حق ** که نبشت آن حکم را در ما سبق 4200
- Tanrı bilgisindeki eşsiz, örneksiz bir hikmet yüzündendi. Tanrı, onu ezelde öyle yazmıştı.
-
نیز تا حیران بود اندیشهات ** تا که حیرانی بود کل پیشهات
- Düşüncen şaşırsın, bütün hünerin, işin gücün hayranlıktan ibaret olsun diye Tanrı bu hikmeti halk etti.
-
یا وصال یار زین سعیم رسد ** یا ز راهی خارج از سعی جسد
- Acaba sevgilinin vuslatına bu çalışmasıyla mı ererim, yoksa bedeni çalışmam olmaksızın başka bir yoldan mı sevgiliye ulaşırım?
-
من نگویم زین طریق آید مراد ** میطپم تا از کجا خواهد گشاد
- Maksadıma bu yoldan erişeceğim demem. Yalnız bakalım, isteğim nereden meydana gelecek diye çırpınır dururum;
-
سربریده مرغ هر سو میفتد ** تا کدامین سو رهد جان از جسد
- Başı kesilmiş kuş, can bedeninden nerede kurtulacak diye her yana koşar çırpınır , çırpınır ya.