-
حق بفرماید که نه از خواری اوست ** عین تاخیر عطا یاری اوست
- Tanrı buyurur ki: bu onu horlamak için değil. Ona geç ihsan etmem, onun faydasınadır.
-
حاجت آوردش ز غفلت سوی من ** آن کشیدش مو کشان در کوی من
- İhtiyacı onu gafletten ayılttı, bana çevirdi; saçından tuttu, çeke, çeke benim tarafıma getirdi.
-
گر بر آرم حاجتش او وا رود ** هم در آن بازیچه مستغرق شود
- Dileğini verirsem yine döner, o oyuncağa kapılır gaflete gark olur gider.
-
گرچه مینالد به جان یا مستجار ** دل شکسته سینهخسته گو بزار 4225
- Gerçi ey sığınılan en düşkünlere yardım eden Tanrı diye gönlü kırık, perişan bir halde ağlayıp sızlanmada ama ko ağlasın, sızlasın.
-
خوش همیآید مرا آواز او ** وآن خدایا گفتن و آن راز او
- Bana onun sesi hoş gelmede. O yarabbi demesi, sırlarını söylemesi hoşuma gidiyor.
-
وانک اندر لابه و در ماجرا ** میفریباند بهر نوعی مرا
- Yalvararak başından geçenleri anlatarak beni her çeşit aldatmada.
-
طوطیان و بلبلان را از پسند ** از خوش آوازی قفس در میکنند
- Dudu kuşlarıyla bülbülleri, seslerinin güzelliği yüzünden kafese koyarlar.
-
زاغ را و چغد را اندر قفس ** کی کنند این خود نیامد در قصص
- Fakat kuzgunla baykuşu hiç kafese korlar mı? Böyle bir şey hiç işitilmemiştir.
-
پیش شاهد باز چون آید دو تن ** آن یکی کمپیر و دیگر خوشذقن 4230
- Güzel seven bir ekmekçinin yanına iki kişi gelse, bir tanesi ihtiyar, bir tanesi de güzel bir delikanlı olsa.
-
هر دو نان خواهند او زوتر فطیر ** آرد و کمپیر را گوید که گیر
- İkisi de ekmek isteseler ekmekçi hemen bir somun kapıp al der, ihtiyara verir.