-
زاغ را و چغد را اندر قفس ** کی کنند این خود نیامد در قصص
- Fakat kuzgunla baykuşu hiç kafese korlar mı? Böyle bir şey hiç işitilmemiştir.
-
پیش شاهد باز چون آید دو تن ** آن یکی کمپیر و دیگر خوشذقن 4230
- Güzel seven bir ekmekçinin yanına iki kişi gelse, bir tanesi ihtiyar, bir tanesi de güzel bir delikanlı olsa.
-
هر دو نان خواهند او زوتر فطیر ** آرد و کمپیر را گوید که گیر
- İkisi de ekmek isteseler ekmekçi hemen bir somun kapıp al der, ihtiyara verir.
-
وآن دگر را که خوشستش قد و خد ** کی دهد نان بل به تاخیر افکند
- Öbür boyu boyu güzel olana hemencecik ekmek verir mi? Onu geciktirir.
-
گویدش بنشین زمانی بیگزند ** که به خانه نان تازه میپزند
- Der ki: bir zamancağız bekle hele. Evde taze ekmek pişiriyorlar.
-
چون رسد آن نان گرمش بعد کد ** گویدش بنشین که حلوا میرسد
- O sıcak ekmek bir müddet sonra gelse bile yine hele otur der, helva da gelecek şimdi.
-
هم برین فن داردارش میکند ** وز ره پنهان شکارش میکند 4235
- Böyle , böyle onu geciktirir, oyalar gizli bir yoldan avlamaya başlar.
-
که مرا کاریست با تو یک زمان ** منتظر میباش ای خوب جهان
- Benim seninle bir müddet işim var. Ey dünya güzeli, bekle hele der.
-
بیمرادی مومنان از نیک و بد ** تو یقین میدان که بهر این بود
- İşte müminlerin, iyiden, kötüden bir murada hemencecik nail olamamaları iyice bil ki bu yüzdendir.
-
رجوع کردن به قصهی آن شخص کی به او گنج نشان دادند به مصر و بیان تضرع او از درویشی به حضرت حق
- Rüyasında “Mısır’da define var” dedikleri adamın Tanrı tapısında yoksulluktan sızıldanması
-
مرد میراثی چو خورد و شد فقیر ** آمد اندر یا رب و گریه و نفیر
- Mirasyedi, mirası yiyip bitirdi. Yoksullaştı, yarabbi demeye, ağlayıp sızlanmaya başladı.