-
چون ز بغداد آمد او تا سوی مصر ** گرم شد پشتش چو دید او روی مصر
- Adam, Bağdat’tan kalkıp ta Mısır’a kadar gitti. Mısır’ı görünce sırtı kaşındı.
-
بر امید وعدهی هاتف که گنج ** یابد اندر مصر بهر دفع رنج 4245
- Sıkıntısını gidermek için hatifin vadine ümitlenerek Mısır’a gitti.
-
در فلان کوی و فلان موضع دفین ** هست گنجی سخت نادر بس گزین
- Hatif, falan mahallede falan yerde gömülü pek nadir, pek değerli bir define var demişti.
-
لیک نفقهش بیش و کم چیزی نماند ** خواست دقی بر عوامالناس راند
- Oraya kadar gitti ama az çok, hiçbir geçinecek parası pulu kalmadı. Halktan dilencilik etmeye niyet etti.
-
لیک شرم و همتش دامن گرفت ** خویش را در صبر افشردن گرفت
- Fakat yüzü tutmuyor, utanıyordu. Sabretti, üzülüp durdu.
-
باز نفسش از مجاعت بر طپید ** ز انتجاع و خواستن چاره ندید
- Derken yine açlıktan kıvranmaya başladı. Dilencilikten başka bir çaresi kalmadı.
-
گفت شب بیرون روم من نرم نرم ** تا ز ظلمت نایدم در کدیه شرم 4250
- Dedi ki: Geceleyin yavaş, yavaş çıkarım: karanlıktan görünmem de o suretle dilenirim.
-
همچو شبکوکی کنم شب ذکر و بانگ ** تا رسد از بامهاام نیم دانگ
- Gece kuşu gibi geceleri Tanrı’yı zikrederim, elbette bir kapıdan yarım dirhem bir şey elde ederim.
-
اندرین اندیشه بیرون شد بکوی ** واندرین فکرت همی شد سو به سوی
- Bu düşünceyle dışarı çıkıp mahallelere düştü; bu düşünceyle taraf, taraf gezmeye başladı.
-
یک زمان مانع همیشد شرم و جاه ** یک زمانی جوع میگفتش بخواه
- Bir zaman utangaçlığı, mevkii mani oluyor, bir zaman da açlık, kendisine hadi, iste diyordu.