-
اتفاقا اندر آن ایام دزد ** گشته بود انبوه پخته و خام دزد
- Tesadüf bu ya; o günlerde hırsızlar pek çoğalmıştı. Pişkin, ham bir çok hırsız belirmişti.
-
در چنین وقتش بدید و سخت زد ** چوبها و زخمهای بیعدد 4265
- İşte bekçi, o adamı böyle bir zamanda yakalamış sayısız kötek atmış, sopayla iyice dövmüştü.
-
نعره و فریاد زان درویش خاست ** که مزن تا من بگویم حال راست
- O yoksul dövme doğruyu söyleyeceğim diye bar bar bağırmaya başlamıştı.
-
گفت اینک دادمت مهلت بگو ** تا به شب چون آمدی بیرون به کو
- Bekçi dedi ki: Peki mühlet verdim, söyle. Neden geceleyin sokağa çıktın?
-
تو نهای زینجا غریب و منکری ** راستی گو تا بچه مکر اندری
- Sen buralı değilsin, yabancısın, belli. Doğru söyle, ne hileye çattın bakalım?
-
اهل دیوان بر عسس طعنه زدند ** که چرا دزدان کنون انبه شدند
- Divan ehli, bekçiyi kınamışlar, neden hırsızlar bu zaman çoğaldılar?
-
انبهی از تست و از امثال تست ** وا نما یاران زشتت را نخست 4270
- Bu çokluk senin ve senin gibilerin yüzünden. Önce çirkin ve pis arkadaşlarını göster.
-
ورنه کین جمله را از تو کشم ** تا شود آمن زر هر محتشم
- Yoksa hepsinin öcünü senden alırız. Bu suretle her mal sahibinin altını da emin olsun demişlerdi.
-
گفت او از بعد سوگندان پر ** که نیم من خانهسوز و کیسهبر
- Adam ağız dolusu yeminlerden sonra ben ne ev yakan birisiyim, ne yankesici.
-
من نه مرد دزدی و بیدادیم ** من غریب مصرم و بغدادیم
- Ben ne hırsızım, ne zalim. Ben Mısır’da garip bir Bağdatlıyım dedi.
-
بیان این خبر کی الکذب ریبة والصدق طمانینة
- ”Yalan insana şüphe verir, doğruysa inanç” hadisi