-
قصهی آن خواب و گنج زر بگفت ** پس ز صدق او دل آن کس شکفت
- Rüyasını, rüyada hatifin kendisine bir define haber verdiğini söyledi. Bekçinin gönlü rahatlaştı, adamın doğru söylediğini anladı.
-
بوی صدقش آمد از سوگند او ** سوز او پیدا شد و اسپند او 4275
- Yemininden doğruluk kokusu gelmekteydi. Sözünden, içinin çörekotu gibi yandığı anlaşılıyordu.
-
دل بیارامد به گفتار صواب ** آنچنان که تشنه آرامد به آب
- Gönül doğru sözden huzur ve sükun bulur, susuzun suyla hararetini teskin etmesi gibi.
-
جز دل محجوب کو را علتیست ** از نبیش تا غبی تمییز نیست
- Ancak bir illete tutulmuş olan mahcup gönül, doğruyu anlamaz. O, peygamberlerle ahmak bir adamı bile ayırdedemez.
-
ورنه آن پیغام کز موضع بود ** بر زند بر مه شکافیده شود
- Yoksa mahallinden kopup gelen o haber, aya bile gelse onu ikiye böler.
-
مه شکافد وان دل محجوب نی ** زانک مردودست او محبوب نی
- Ay ikiye bölünür de o hicap altında kalmış gönül bölünmez. Çünkü o, sevgili değildir, onu Tanrı reddetmiştir.
-
چشمه شد چشم عسس ز اشک مبل ** نی ز گفت خشک بل از بوی دل 4280
- Bekçinin gözleri yaşardı, bir kaynak oldu adeta. Fakat kuru sözden değil, gönül korkusundan.
-
یک سخن از دوزخ آید سوی لب ** یک سخن از شهر جان در کوی لب
- Bir söz cehennemden kopar, adamın dudağına kadar gelir. Bir söz de can şehrinden kopar, dudağa gelir.
-
بحر جانافزا و بحر پر حرج ** در میان هر دو بحر این لب مرج
- Bu dudak, cana canlar katan denizle, eziyetler, zahmetler denizi arasında bir berzahtır.
-
چون یپنلو در میان شهرها ** از نواحی آید آنجا بهرها
- Şehirlerdeki köylü pazarına benzer adeta. Etraftan alışveriş için hep oraya gelirler.