English    Türkçe    فارسی   

6
4550-4559

  • تا زیادت گردد از شکر ای ثقات  ** پس نبات دیگرست اندر نبات  4550
  • Ey inanılır erler, çok şükür edesiniz diye nebatlar içinde daha ne nebatlar var.
  • عکس آن اینجاست ذل من قنع  ** اندرین طورست عز من طمع 
  • Onun aksi burada "Kanaat eden alçaldı" sözüdür. Bu makamda söz "Tamah eden yüceldi" sözüdür.
  • در جوال نفس خود چندین مرو  ** از خریداران خود غافل مشو 
  • Nefsine bu kadar uyma; seni satın alanlardan gafil olma.
  • باز آمدن زن جوحی به محکمه‌ی قاضی سال دوم بر امید وظیفه‌ی پارسال و شناختن قاضی او را الی اتمامه 
  • Cuha' nın karısının ertesi yıl, yine bıldırki geçimi elde ederim ümidiyle kadıya başvurması ve kadı' nın onu tanıması
  • بعد سالی باز جوحی از محن  ** رو به زن کرد و بگفت ای چست زن 
  • Bir yıl sonra Cuha yine mihnetlere düşüp yüzünü karısına çevirerek dedi ki: Ey akıllı kadın!
  • آن وظیفه‌ی پار را تجدید کن  ** پیش قاضی از گله‌ی من گو سخن 
  • Bıldırki geçimi yenile. Yine kadıya git, benden şikâyette bulun.
  • زن بر قاضی در آمد با زنان  ** مر زنی را کرد آن زن ترجمان  4555
  • Kadın, yanına başka kadınları da alıp kadı' nın huzuruna gitti. Bir kadını kendisine tercüman etti.
  • تا بنشناسد ز گفتن قاضیش  ** یاد ناید از بلای ماضیش 
  • Bu suretle kadı'nın, söz söylemesinden kendisini tanımamasını, evvelce uğradığı şeyi hatırlamamasını istiyordu.
  • هست فتنه غمره‌ی غماز زن  ** لیک آن صدتو شود ز آواز زن 
  • Kadının bakışı fitnedir. Fakat bu fitne, sesi de duyuldu mu bir katken yüz kat olur.
  • چون نمی‌توانست آوازی فراشت  ** غمزه‌ی تنهای زن سودی نداشت 
  • Sesini yüceltmesine imkân bulunmazsa kadının bakışı, yalnız başına fayda etmez.
  • گفت قاضی رو تو خصمت را بیار  ** تا دهم کار ترا با او قرار 
  • Kadı, Cuha' nın karısı tarafından söz söyleyene dedi ki: Yürü düşmanını getir de ikinizi de dinleyeyim, ona göre hükmedeyim.