-
ذره ذره گردد افلاک و زمین ** پیش آن خورشید چون جست از کمین
- O güneşin huzurunda gizlendiği yerden sıçradı mı göklerde zerre zerre olur, yeryüzü de.
-
این چنین جانی چه درخورد تنست ** هین بشو ای تن ازین جان هر دو دست
- Artık böyle bir can, nasıl olur da bedene lâyık olur? Kendine gel de ey beden, bu candan iki elini de yuğ!
-
ای تن گشته وثاق جان بسست ** چند تاند بحر درمشکی نشست
- Ey cana bucak olan beden, yeter artık! Deniz, bir matraya ne kadar sığabilir ki?
-
ای هزاران جبرئیل اندر بشر ** ای مسیحان نهان در جوف خر
- Ey insandaki binlerce Cebrail! Ey âdi bir kalıpta gizli Mesih'ler!
-
ای هزاران کعبه پنهان در کنیس ** ای غلطانداز عفریت و بلیس 4585
- Ey kilisede gizli binlerce Kabe! Ey ifriti, iblisi yanıltan, yanlışlara sevkeden!
-
سجدهگاه لامکانی در مکان ** مر بلیسان را ز تو ویران دکان
- Sen mekân ilinde mekânsızlık secdegâhısın. İblislerin dükkânı senin yüzünden yıkılmıştır.
-
که چرا من خدمت این طین کنم ** صورتی را نم لقب چون دین کنم
- Şeytan, neden ben bu toprağı tapı kılayım? Neden bir surete din adını takayım? dedi.
-
نیست صورت چشم را نیکو به مال ** تا ببینی شعشعهی نور جلال
- Halbuki bu suret değildir, gözünü iyice ov da bak. Bak da ululuk nurunun kalkınmasını gör!
-
باز آمدن به شرح قصهی شاهزاده و ملازمت او در حضرت شاه
- Şehzadenin, padişah tapısında kalması
-
شاهزاده پیش شه حیران این ** هفت گردون دیده در یک مشت طین
- Şehzade, padişahın huzurunda buna hayran oldu. Yedi göğü de bir avuç toprakta gördü.
-
هیچ ممکن نه ببحثی لب گشود ** لیک جان با جان دمی خامش نبود 4590
- Hiçbir bahiste ağız açmanın imkânı yoktu. Fakat, can, canla bir an bile konuşmadan kalmıyordu.