-
صد هزاران مرغ مطرب خوشصدا ** اندر آن روضه فکنده صد نوا 4810
- Yüz binlerce güzel sesli kuşlar, o bahçelere yüzlerce nağmeler salmadaydı.
-
پسترش کردم ز برگ نسترن ** کرده او را آمن از صدمهی فتن
- Ona ağustos gülünden döşek döşedim. Onu fitnelerin vuruşundan emin ettim.
-
گفته من خورشید را کو را مگز ** باد را گفته برو آهسته وز
- Güneşe, ona zarar verme dedim. Yele, ona yavaş yavaş es diye emrettim.
-
ابر را گفته برو باران مریز ** برق را گفته برو مگرای تیز
- Buluta, onun üstüne yağmur yağdırma, şimşeğe, ona pek o kadar şule verme diye buyurdum.
-
زین چمن ای دی مبران اعتدال ** پنجه ای بهمن برین روضه ممال
- Ey kış! Bu yeşillikten o itidali kesme; ey yaz! Bu bahçeye pençe vurma dedim.
-
کرامات شیخ شیبان راعی قدس الله روحه العزیز
- Tanrı, aziz ruhunu kutlasın, Şeyh Şeybanı Râî' nin kerametleri
-
همچو آن شیبان که از گرگ عنید ** وقت جمعه بر رعا خط میکشید 4815
- Şeybanı Râî gibi hani. O da cuma günü, namaz vakti sürüsüne inatçı kurtlar salmasın diye sürünün çevresine bir çizgi çizerdi.
-
تا برون ناید از آن خط گوسفند ** نه در آید گرگ و دزد با گزند
- Ne koyunlar o çizgiden dışarı çıkarlardı, ne kurt ve hırsız, o sürüden içeriye girerdi.
-
بر مثال دایرهی تعویذ هود ** که اندر آن صرصر امان آل بود
- Hûd' un okuyup üfürdüğü daire gibi. O da bu çizgiyle kendisine uyanlara kasırgadan aman vermişti.
-
هشت روزی اندرین خط تن زنید ** وز برون مثله تماشا میکنید
- Onlara sekiz gün bu çizgi içinde susun, sabredin. Dışardaki işkenceyi seyredin dedi.
-
بر هوا بردی فکندی بر حجر ** تا دریدی لحم و عظم از همدگر
- Kasırga, çizginin dışında bulunanları havaya kaldırıp taşlara çarpıyor, etini, kemiğini birbirinden ayırıyordu.