English    Türkçe    فارسی   

6
4837-4846

  • داده کرمان را برو مهر ولد  ** بر پدر من اینت قدرت اینت ید 
  • Kurtlar da evlâdın babasını sevmesi gibi onu severlerdi. Onlara da bu sevgiyi verdim, tşte sana kudret, işte sana güç!
  • مادران را داب من آموختم  ** چون بود لطفی که من افروختم 
  • Analara analık edebini ben öğrettim. Artık düşün, benim yakıp aydınlattığım lütuf nasıl olur?
  • صد عنایت کردم و صد رابطه  ** تا ببیند لطف من بی‌واسطه 
  • Yüzlerce inayetlerde bulundum, yüzlerce alâkalar yarattım, bu suretle benim lûtfumu vasıtasız olarak görsün dedim.
  • تا نباشد از سبب در کش‌مکش  ** تا بود هر استعانت از منش  4840
  • Görsün de sebep yüzünden savaşlara, çekişmelere düşmesin; her yardımı, ancak benden beklesin.
  • ورنه تا خود هیچ عذری نبودش  ** شکوتی نبود ز هر یار بدش 
  • Bana karşı hiçbir özrü olmasın, her kötü dosttan şikâyetlenmesin dedim.
  • این حضانه دید با صد رابطه  ** که بپروردم ورا بی‌واسطه 
  • Bu yüzlerce alâkayla beslenmeyi, yetişmeyi gördü. Onu vasıtasız olarak nasıl besledim, anladı, bildi.
  • شکر او آن بود ای بنده‌ی جلیل  ** که شد او نمرود و سوزنده‌ی خلیل 
  • Ey ulu Tanrı'nın kulu, buna karşılık şükrane olarak Nemrut oldu, Halil'i yakmaya kalkıştı.
  • هم‌چنان کین شاه‌زاده شکر شاه  ** کرد استکبار و استکثار جاه 
  • Nitekim bu şehzade de padişaha şükran olarak ululandı, mevkiinin daha yücelmesini istedi.
  • که چرا من تابع غیری شوم  ** چونک صاحب ملک و اقبال نوم  4845
  • Ben neden başkasına tâbi olayım? Benim de bir ülkem var, ben de yeni bir ikbale sahibim dedi.
  • لطف‌های شه که ذکر آن گذشت  ** از تجبر بر دلش پوشیده گشت 
  • Evvelce anlattığımız gibi, padişahtan görmüş olduğu lütuf lan, ululandığı için gönlünde örtüldü gitti.