-
بعد از آن خلوت بدیدش پند داد ** کز جهودان خفیه میدار اعتقاد
- Sonra onu tenhaca görüp nasihat verdi, dedi ki: İnanışını kâfirlerden gizli tut.
-
عالم السرست پنهان دار کام ** گفت کردم توبه پیشت ای همام
- Allah, gizli şeyleri bilir, maksadını gizle. Bilâl, tövbe ettim dedi.
-
روز دیگر از پگه صدیق تفت ** آن طرف از بهر کاری میبرفت 895
- Ertesi gün Sıddıyk, erkenden bir iş için oradan geçiyordu.
-
باز احد بشنید و ضرب زخم خار ** برفروزید از دلش سوز و شرار
- Yine “Ahad” sözüyle dayak sesini duydu. Gönlü ateşlendi.
-
باز پندش داد باز او توبه کرد ** عشق آمد توبهی او را بخورد
- Yine nasihat etti, o da tövbe etti ama aşk gelince tövbesini bozuverdi.
-
توبه کردن زین نمط بسیار شد ** عاقبت از توبه او بیزار شد
- Böyle bir hayli tövbe etti, nihayet tövbeden bezdi.
-
فاش کرد اسپرد تن را در بلا ** کای محمد ای عدو توبهها
- İnanışını açığa vurdu, bedenini belâya attı, ey Muhammed dedi, ey tövbelere düşman!
-
ای تن من وی رگ من پر ز تو ** توبه را گنجا کجا باشد درو 900
- Bedenim de seninle dolu, damarım da. Artık bu bedene nasıl olur da tövbe sığar?
-
توبه را زین پس ز دل بیرون کنم ** از حیات خلد توبه چون کنم
- Bundan böyle tövbeyi gönülden çıkaracağım. Ebedî hayattan nasıl olur da tövbe edebilirim?
-
عشق قهارست و من مقهور عشق ** چون شکر شیرین شدم از شور عشق
- Aşk, kahredicidir, ben de onun eline düşmüş, kahrolmuş birisiyim. Aşkın coşup köpürmesiyle, aşkın acılığiyle şeker gibi tatlılaştım.