English    Türkçe    فارسی   

1
1002-1051

  • هر پیمبر امتان را در جهان ** همچنین تا مخلصی می‌‌خواندشان‌‌
  • Her Peygamber, dünyada ümmetini böyle bir kurtuluş yerine davet etti.
  • کز فلک راه برون شو دیده بود ** در نظر چون مردمک پیچیده بود
  • Peygamberler, halk nazarında gözbebeği gibi küçük görünürlerdi ama felekten kurtuluş yolunu görmüşlerdi.
  • مردمش چون مردمک دیدند خرد ** در بزرگی مردمک کس ره نبرد
  • Halk, peygamberleri; gözbebeği gibi küçük gördü, gözbebeğinin manen büyüklüğünü kimse anlayamadı.”
  • اعتراض نخجیران بر سخن خرگوش‌‌
  • Av hayvanlarının Tavşan'ın sözlerine itiraz etmeleri(fırat)
  • قوم گفتندش که ای خر گوش دار ** خویش را اندازه‌‌ی خرگوش دار 1005
  • Hayvanlar ona “Ey eşek, kulak ver! Kendini tavşan kadrince tut, haddini aşma!
  • هین چه لاف است این که از تو بهتران ** در نیاوردند اندر خاطر آن‌‌
  • Bu ne lâftır ki senden daha iyiler, dünyada onu hatırlarına bile getirmezler.
  • معجبی یا خود قضامان در پی است ** ور نه این دم لایق چون تو کی است‌‌
  • Ya gugurlandın yahut da kaza, bizim izimizde. Yoksa bu lâf, senin gibisine nerden yaraşacak?” dediler.
  • جواب خرگوش نخجیران را
  • Tavşanın av hayvanlarına cevabı
  • گفت ای یاران حقم الهام داد ** مر ضعیفی را قوی رایی فتاد
  • Tavşan, “Dostlar, Hak bana ilham etti. Hakikaten zayıf birisi, kuvvetli bir rye ve tedbire nail oldu.
  • آن چه حق آموخت مر زنبور را ** آن نباشد شیر را و گور را
  • Hakk’ın arıya öğrettiğini, aslan ve ejderha bilemez.
  • خانه‌‌ها سازد پر از حلوای تر ** حق بر او آن علم را بگشاد در 1010
  • Arı, teritaze balla dolu petekler yapar. Tanrı, ona, o ilimde kapı açtı.
  • آن چه حق آموخت کرم پیله را ** هیچ پیلی داند آن گون حیله را
  • Hakk’ın, ipekböceğine öğrettiğini hiçbir fil bilir mi?
  • آدم خاکی ز حق آموخت علم ** تا به هفتم آسمان افروخت علم‌‌
  • Toprağa mensup insan Hak’tan ilim öğrendi ve o bilgi ile yedinci kat göğe kadar bütün âlemi aydınlattı;
  • نام و ناموس ملک را در شکست ** کوری آن کس که در حق درشک است‌‌
  • Tanrı’ya şüphe eden kişinin körlüğüne rağmen meleklerin adını, sanını unutturdu;
  • زاهد چندین هزاران ساله را ** پوز بندی ساخت آن گوساله را
  • Altı yüz bin yıllık zahidin, o buzağının ağzını bağladı;
  • تا نتاند شیر علم دین کشید ** تا نگردد گرد آن قصر مشید 1015
  • Bu suretle din bilgisi sütünü emmesine, o yüce ve sağlam köşkün etrafında dönüp dolaşmasına mâni oldu.
  • علمهای اهل حس شد پوز بند ** تا نگیرد شیر ز آن علم بلند
  • Duygu ehlinin, yalnız zâhire itibar edenlerin bilgileri, o yüce bilgiden süt emenler için ağız bağıdır.
  • قطره‌‌ی دل را یکی گوهر فتاد ** کان به دریاها و گردونها نداد
  • Gönül katresine bir inci düştü ki o inci denizlere; feleklere bile verilmemiştir.
  • چند صورت آخر ای صورت پرست ** جان بی‌‌معنیت از صورت نرست‌‌
  • Ey surete tapan! Niceye dek suret kaygısı? Senin manasız canın suretten kurtulmadı gitti.
  • گر به صورت آدمی انسان بدی ** احمد و بو جهل خود یکسان بدی‌‌
  • Eğer insan, suretle insan olsaydı Ahmed’le Ebucehil müsavi olurdu.
  • نقش بر دیوار مثل آدم است ** بنگر از صورت چه چیز او کم است‌‌ 1020
  • Duvar üstüne yapılan insan resmi de insana benzer. Bak, sûret bakımından nesi eksik*
  • جان کم است آن صورت با تاب را ** رو بجو آن گوهر کمیاب را
  • O parlak resmin yalnız canı noksan. Yürü, o nadir bulunur cevheri ara;
  • شد سر شیران عالم جمله پست ** چون سگ اصحاب را دادند دست‌‌
  • Eshab-ı Kehf’in köpeğine el verilince, dünyadaki bütün aslanların başları alçaldı.
  • چه زیان استش از آن نقش نفور ** چون که جانش غرق شد در بحر نور
  • Canı, nur denizinde gark olduktan sonra ona, kötü ve çirkin suretin ne ziyanı var?
  • وصف صورت نیست اندر خامه‌‌ها ** عالم و عادل بود در نامه‌‌ها
  • Kalemler sureti övmezler. Kitaplara da adamın suretine ait vasıflar değil, “âlim, adalet sahibi” gibi zatına ait vasıflar yazılır.
  • عالم و عادل همه معنی است بس ** کش نیابی در مکان و پیش و پس‌‌ 1025
  • Bilgi ve adalet sahibi… Hep manadır, onları önde, artta, bir yerde bulamazsın,
  • می‌‌زند بر تن ز سوی لامکان ** می‌‌نگنجد در فلک خورشید جان‌‌
  • Zata ait sıfatlar Lâmekân elinden cana şûle vermektedir, can güneşi, göklere sığamaz” dedi.
  • ذکر دانش خرگوش و بیان فضیلت و منافع دانستن‌‌
  • Tavşanın bilgisi, bilginin fazileti ve faydaları
  • این سخن پایان ندارد هوش دار ** گوش سوی قصه‌‌ی خرگوش دار
  • Bu sözün sonu yoktur. Kulak ver, tavşan hikâyesini anla!
  • گوش خر بفروش و دیگر گوش خر ** کاین سخن را در نیابد گوش خر
  • Eşekkulağını sat, başka bir kulak al ki bu sözü eşekkulağı anlayamaz!
  • رو تو روبه بازی خرگوش بین ** مکر و شیر اندازی خرگوش بین‌‌
  • Yürü, tavşanın tilki gibi kurnazlığına bak, onun düşüncesini ve aslanı mağlup edişini gör!
  • خاتم ملک سلیمان است علم ** جمله عالم صورت و جان است علم‌‌ 1030
  • Bilgi, Süleyman mülkünün hâtemidir; bütün âlem cesettir, ilim candır.
  • آدمی را زین هنر بی‌‌چاره گشت ** خلق دریاها و خلق کوه و دشت‌‌
  • Bu hüner yüzünden denizlerin, dağların, ovaların mahlûkatı, insanoğluna karşı âciz kalmıştır.
  • زو پلنگ و شیر ترسان همچو موش ** زو نهنگ و بحر در صفرا و جوش‌‌
  • O yüzden kaplan, aslan; fare gibi korkmaktadır. O yüzden ovada, dağda bütün vahşi hayvanlar gizlenmişlerdir.
  • زو پری و دیو ساحلها گرفت ** هر یکی در جای پنهان جا گرفت‌‌
  • O yüzden periler, şeytanlar, kenarı boylamışlar, her biri gizli bir yerde mekân tutmuşlardır.
  • آدمی را دشمن پنهان بسی است ** آدمی با حذر عاقل کسی است‌‌
  • İnsanoğlunun gizli düşmanı çoktur. İhtiyata riayet eden kişi, akıllıdır.
  • خلق پنهان زشتشان و خوبشان ** می‌‌زند در دل بهر دم کوبشان‌‌ 1035
  • Bizden gizli; güzel, çirkin, nice mahlûkat vardır ki onlar, daima gönül kapısının çalıp dururlar.
  • بهر غسل ار در روی در جویبار ** بر تو آسیبی زند در آب خار
  • Yıkanmak için dereye girince derenin dibindeki diken sana zarar verir;
  • گر چه پنهان خار در آب است پست ** چون که در تو می‌‌خلد دانی که هست‌‌
  • Gerçi diken suyun dibinde gizlidir, fakat sana batınca mevcudiyetini anlarsın.
  • خار خار وحیها و وسوسه ** از هزاران کس بود نی یک کسه‌‌
  • Vahiy ve vesveselerin ıstırapları, binlerce kişiden gelir, bir kişiden değil.
  • باش تا حسهای تو مبدل شود ** تا ببینیشان و مشکل حل شود
  • Şüphe ediyorsan sabret, duyguların değişince onları görürsün, müşkül hallolur;
  • تا سخنهای کیان رد کرده‌‌ای ** تا کیان را سرور خود کرده‌‌ای‌‌ 1040
  • O vakit kimlerin sözlerini reddetmişsin, kimleri kendine ulu eylemişsin, görürsün.
  • باز طلبیدن نخجیران از خرگوش سر اندیشه‌‌ی او را
  • Av hayvanlarının tekrar tavşanın sırrını ve düşüncesini araştırmaları
  • بعد از آن گفتند کای خرگوش چست ** در میان آر آن چه در ادراک تست‌‌
  • Ondan sonra dediler ki: “Ey çevik tavşan! Aklındakini meydana çıkar!
  • ای که با شیری تو در پیچیده‌‌ای ** باز گو رایی که اندیشیده‌‌ای‌‌
  • Ey bir aslanla pençeleşen, kavgaya girişen, düşündüğün şeyi söyle!
  • مشورت ادراک و هشیاری دهد ** عقلها مر عقل را یاری دهد
  • Danışmak, insana anlayış ve akıl verir; akıllar da akıllara yardım eder.
  • گفت پیغمبر بکن ای رایزن ** مشورت کالمستشار موتمن‌‌
  • Peygamber “ Ey tedbir sahibi, danış ki kendisiyle danışılan kişi emindir” dedi.
  • منع کردن خرگوش راز را از ایشان‌‌
  • Tavşanın, sırrını onlardan gizlemesi
  • گفت هر رازی نشاید باز گفت ** جفت طاق آید گهی گه طاق جفت‌‌ 1045
  • Tavşan, “Her sır söylenemez, gâh çift dersin, tek olur; gâh tek dersin, çift çıkar!
  • از صفا گر دم زنی با آینه ** تیره گردد زود با ما آینه‌‌
  • Aynanın berraklığını, yüzüne karşı översen nefesinden ayna çabucak buğulanır, bulanır, bizi göstermez olur.
  • در بیان این سه کم جنبان لبت ** از ذهاب و از ذهب وز مذهبت‌‌
  • Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin.
  • کین سه را خصم است بسیار و عدو ** در کمینت ایستد چون داند او
  • Çünkü bu üçünün de düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar.
  • ور بگویی با یکی دو الوداع ** کل سر جاوز الاثنین شاع‌‌
  • Bir iki kimseye söyledin mi, artık o sırra veda et. İki kişiyi aşan, bir başkasına da söylenen her sır, yayılır.
  • گر دو سه پرنده را بندی به هم ** بر زمین مانند محبوس از الم‌‌ 1050
  • İki üç kuşu birbirine bağlasan elem içinde yerde mahpus kalırlar.
  • مشورت دارند سرپوشیده خوب ** در کنایت با غلط افکن مشوب‌‌
  • Üstü örtülü, güzel bir tarzda, kurtulmak için konuşur, danışırlar. Danışmaları, görenleri yanıltacak şekilde kinayelerledir.